7 Ekim 2017 Cumartesi

Tarihte Konya Kıtlıkları ve Yakılan Destanlar

KONYA KITLIKLARI VE ONLARA YAKILAN DESTANLAR
Ali IŞIK

Başlığımızdaki bağlamı itibariyle kıtlık; kuraklık ve diğer bazı tabii afetler ve savaş neticesi yeterli ürün yetişmemesi yüzünden doğan açlık hâlidir (Doğan 1996: 651). Bu tariften de anlaşılacağı üzere kıtlığın türlü sebepleri olmasına rağmen, ilimizdeki kıtlıklar söz konusu edildiğinde, belgelenebilmiş Konya kıtlıklarının biricik sebebi kuraklıktır. Kuraklık da genel olarak suya ihtiyaç duyulan zamanlarda su eksikliğine sebep olacak şekilde yağıştaki azalmalar veya yağışın normalin altına düşmesi olarak tanımlanır (Kokkokoğlu 2006: 15). Tabiatın gizli bir tehlikesi olan kuraklık, yalnızca fiziki bir olay veya bir tabiat olayı olarak görülmemelidir. Zira kuraklığın, insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı sebebiyle toplum üzerinde çeşitli etkileri vardır. Uzun süreli kuru hava nem azlığı oluşturur; bu da bitki, orman ve su kaynaklarında azalmaya sebep olur ve neticede, ciddi çevresel, ekonomik ve sosyal problemler ortaya çıkarır (Kokkokoğlu 2006: 16).
Tarih boyunca Konya’yı derinden etkileyen kıtlıklardan tespit edilebilenleri Osmanlı Dönemi resmî kayıtları (Başbakanlık Osmanlı Arşivi=BOA) yanında –özellikle- halk şairlerinin yaktıkları kıtlık destanları sayesindedir. Osmanlı Döneminden Cumhuriyete Konya’yı derinden etkileyen kıtlıklardan tespit edilebilenler şöyle sıralanabilir:
1165/1751-52, (Uz 2011)
1240/1824 (Uz 2011)
1261/1845 ([Ergun-Uğur], 2002: 203-205)
1267 (BOA A.}MKT.MVL., Tarih: 23/L/1267, Dosya Nu. 44, Gömlek Nu:57)
1270/1853-54 (Uz 2011)
1290/1873-74 ([Ergun-Uğur] 2002: 103-107, 200-202; Uz 2007; Erler 2007: 106)
1303/1885-86 (Baştak 1938: 3; Güngör 1938: 3)
1305/1887-88 (BOA Y..PRK.KOM., Tarih: 27/M/1305, Dosya Nu:5 Gömlek Nu:91; BOA Y..PRK.KOM., Tarih: 29/S/1305, Dosya Nu:5, Gömlek Nu:123; BOA A.}MKT.MHM., Tarih: 18/C/1305, Dosya Nu:496, Gömlek Nu:24; BOA Y..PRK.KOM., Tarih: 13/Ş/1305, Dosya Nu:6, Gömlek Nu:95)
1306/1889 (BOA DH.MKT., Tarih: 21/Ra/1306, Dosya Nu:1568, Gömlek Nu:35)
1308/1891 (BOA Y..PRK.ZB.., Tarih: 04/Ş/1308, Dosya Nu:7, Gömlek Nu:81)
1309/1891-92 (BOA DH.MKT., Tarih: 08/M/1309, Dosya Nu:1859, Gömlek Nu:2; Y..PRK.KOM., Tarih: 05/Ra/1309, Dosya Nu:8, Gömlek Nu:9; Y..MTV., Tarih: 09/Ra/1309, Dosya Nu:55, Gömlek Nu:24; A.}MKT.MHM., Tarih: 28/Ra/1309, Dosya Nu:502, Gömlek Nu:48; Y..MTV., Tarih: 19/Za/1309, Dosya Nu:63, Gömlek Nu:95)
1310/1892-93 (BOA Y..MTV., Tarih: 29/S/1310, Dosya Nu:67, Gömlek Nu:121; DH.MKT., Tarih: 04/C/1310; Dosya Nu:2034, Gömlek Nu:26)
1311/1893 (BOA Y..PRK.MYD., Tarih: 03/S/1311, Dosya Nu:13, Gömlek Nu:47; DH.MKT., Tarih: 07/R/1311, Dosya Nu:72, Gömlek Nu:13)
1928 (Yakıcı 2001: 96; Uz 2011)
1929 (Yakıcı 2001: 98)
1933 (Babalık, 3 Eylül 1933: 3)
1949 (Yakıcı 2001: 98-99) kıtlıklarıdır.
Konyalı halk şairleri şahidi oldukları kıtlıkları ve bunların toplum üzerindeki tesirlerini mısralarında capcanlı tasvir etmişlerdir.
Mesela 1261/1845 kıtlığı, Silleli Âşık Zehrî’ye (ö. 1300/1884):

Bin iki yüz altmış birde kıtlık
Kadem bastı zârı kıldı fukarâ
Nice cân evlâdın kıldı satılık
Başladı etmeye âh ile zâra ([Ergun-Uğur], 2002: 203-205)

dörtlüğüyle başlayan ve otuz bir dörtlükten oluşan bir destan yaktırmıştır.
1290/1873-74 kıtlığı çok yaman olmalı ki; (Ömer) Matlûbî’ye (ö. 1304/1886-87):

Bin iki yüz doksan gelmedi bahar
Kullar kusurunu çekecek zahar
Niyazım Hakk’adır hem leyl ü Nehar
Sair yıla nişan oldu bu sene ([Ergun-Uğur] 2002: 103-107)

dörtlüğüyle başlayan otuz iki dörtlüklük; (Mehmet) Zârî’ye (ö. 1320/1902):

Derunumda nice türlü derdim var
Dinleyin söyleyim size destanım
Bilmeyenler bilsin duymayan duysun
İşbu bin iki yüz sene doksanı ([Ergun-Uğur] 2002: 200-202; Uz 2007; Erler 2007: 106)

dörtlüğüyle başlayan on altı dörtlüklük; Silleli Merdânî (ö. 1296/1878)’ye:

Habibin aşkına yâ Rabbi senden
Rahmet taleb eyler filcümle canı
Çoğunun canını ayırdı tenden
Bin iki yüz yazdım sene doksanı ([Ergun-Uğur] 2002: 111-112)

dörtlüğüyle başlayan on iki dörtlüklük destanı yaktırmıştır.
Cumhuriyet Dönemine gelindiğinde 1928 yılında meydana gelen kıtlık üzerine Âşık Mehmet Yakıcı (1879-1950):

Dokuz yüz yirmi sekizin kurağı
Bu açlık sineme öğdü be yahu
Sattım hayvanatı ettik merağı
Şimdi elimiz boş koydu be yahu (Yakıcı 2001: 96; Uz 2011)

dörtlüğüyle başlayan on sekiz dörtlüklük bir destan yaktırmıştır. Âşık Mehmet, bu dönemin diğer bilinen kıtlıkları için de tarihe kayıt düşmüştür. Mesela 1929 kıtlığı için:

Dokuz yüz yirmi dokuzdur (bu) sene
Acep ekinimiz bitmez mi gene
Elimizde mal kalmıyor bir dene
Halimiz(i) eyledin perişan felek (Yakıcı 2001: 98)

dörtlüğüyle başlayan on dörtlüklük; 1949 kıtlığı için de:

Dokuz yüz kırk dokuz geldi bir kurak
Bitmedi ekinler aldı bir merak
Yeni sene harman ıraktır ırak
Bulursun harmanı dur yavaş yavaş (Yakıcı 2001: 98-99)

dörtlüğüyle başlayan yine on dörtlüklük destan yakmıştır.
1933 yılındaki kıtlığa da bir destan yakan Âşık Mehmet’in bu destanı Babalık gazetesinde yayımlanmıştır. Âşık Mehmet üzerine en kapsamlı çalışmayı yapan torunu Doç. Dr. Ali Yakıcı, âşığın kıtlık üzerine yaktığı destanları konu edinen bir de makale yazmıştır (Yakıcı 2001). Ancak bu makalede âşığın, 1933 yılı kıtlığına yaktığı destan yer almamıştır. Bu sebeple mezkûr destanın tamamına burada yer veriyoruz.

Dokuz yüz otuz üç dumanı
Bu açlık belimi büktü be yahu
Bitmedi ekinler geçti zamanı
Millet de usanıp bıktı be yahu

Yedi senede bir ekinim bitti
Kapıştı borçlular elimden gitti
Ziraat Bankası çok yardım etti
Reçber de boynunu yıktı be yahu

Her yerlere yağdı Konya’da kurak
Kalmadı millete asla hiç durak
Düşünürken gelir bana bir merak
Aklım da başımdan çıktı be yahu

Esti sam yelleri çıkardı duman
Ne buğday kaldı ovada ne saman
Yakında görmedi böyle bir zaman
Bu yokluk ciğerimi yaktı be yahu

Reçberler buğdayı nerden alacak
Ziraat bakmayıp aç mı kalacak
Yaşasın başvekil haber salacak
Millete tohum verecek be yahu

Bir dumandır başımızı bürüdü
Bu buhranlık üstümüze yörüdü
Kanalların bile suyu kurudu
Buna da bir çare bulun be yahu

Sulanmadı bağlar kaldılar kuru
Göğermedi çubuğu kökleri duru
Yeni sene sahibi boynunu vuru
Bunun da üzümü bitmez be yahu

Vali beyimin ben yanına vardım
Bu yokluk benim de artırdı derdim
Yaşasın vali bey ediyor yardım
Beni de bir mektebe koydu be yahu

Âşık Mehmet der ki bana ne oldu
Gönlümüz daima aşk ile doldu
Yaşasın vali bey bana iş buldu
Benim de çareme baktı be yahu (Babalık, 3 Eylül 1933: 3)

Bütün bu kıtlıklar, kuraklık sebebiyle meydana gelmiş ve geniş bir coğrafyada hüküm icra eylemişlerdir. Şimdi söz konusu edeceğimiz ilginç kıtlık çekirge istilası sonucu daha mevzi bir coğrafyada, Karaviran’da, 1271/1854-55 yılında meydana gelmiştir. Bu kıtlığı da Âşık Cemâlî (ö. 1912-13?)’nin aşağıdaki mısralarından öğreniyoruz:

Bin iki yüz yetmiş birde çekirge
Kadem bastı mülk-i Kara Viran’a
Dedik ki yâ Rabbi hırsı çekirge
Kimse razı olmaz böyle bir ziyana

Eyyâm-ı baharda açılır çiçek
Düzülüp taburlar çekilir tek tek
Hebaya yazıldı çekilen emek
Gitti deyü cümle düştü figana

Müdebbir yiğitler gulâmlarıyla
Emeklerin boşa verdiler sele
Nagehan bu yolda düşünce dile
Çoğu muhtac oldu x13b ile nâna

Zerre nafakası olmayan neşler
Derununa sitem okları şişler
Varıp şaştığından nebatat dişler
Muhtac olmayalım deye samana

Peşlerin dermeyan eder yayalar
Varır da sonradan orağın salar
Yığını hırsından temelli çalar
Boş değil gelmiyor hâlâ imana

Haram-zâde helâli kisbi sanır
El oğlu âriftir âdemi tanır
Tükürsen yüzüne meğer utanır
Sorma aslın Çingân-zâde Çingene

Bürünmüş eğnine miskin hırkayı
Kıhıtlıktan merâm nedir hercâyi
Derviş midir nedir bir kızıl ayı
Salıverin gidin bari ormana

Hele kendi sözümüze gelelim
Râh-ı Hakk’a doğru giden bulalım
Cürm ü isyan bizim ibret alalım
Kesme lisanından şükrü Yezdan’a

Harabat ehlini gören der deli
Değme bir adama demez hem deli
El kalem değildir ammâ silleli
Atmasın Mevlâ kimseyi yabana

İncinip gücenme çektiğin derde
Tahammül lazımdır bu çilelere
Hor hakır olur âşıklar her yerde
Ederler itibar şimdi küfrana

Âşıklar mâsiva malından geçer
Nutka gelip şiir-i mücevher seçer
Şarabı eliyle yerlerden içer
Suretâ görenler sanır divane

Münafıklar bize zem taşı atsın
Dilden dile destan eyleyip satsın
Ta’nettikçe bizim pâyemiz artsın
Ko desinler Cemâlî’ye bigâne ([Ergun-Uğur] 2002: 33-34)

KAYNAKÇA:
BAŞTAK, Naci Fikret (1938), “Konya’nın Eski Günleri”, Ekekon, 4 İkinci Teşrin, s. 3.
DOĞAN, D. Mehmet (1996), Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul (XI. bs.).
[ERGUN], Sadettin Nüzhet-Mehmet Ferit [UĞUR] (2002), Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı, (Sadeleştiren: Hüseyin AYAN), Konya.
ERLER, Mehmet Yavuz (2007), “Tarihi Perspektiften Edebiyata Bir Bakış”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. I/1, s. 102-113.
GÜNGÖR (1938), “Elli Sene Evvelki Konya”, Ekekon, 29 Birinci Teşrin, s. 3.
KOKKOKOĞLU, Nazife (2006), “İç Anadolu Bölgesi Kuraklık Sürelerinin Parametrik ve Nonparametrik Yaklaşımla Analizi”, Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale.
UYANIK, Necmi-Muhammed SARI (2011), “Cumhuriyet Döneminde Yaşanan Kuraklık Felaketleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Tarihin Peşinde -Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi-, S. 5, s. 141-176.
UZ, M. Ali (2011), “Konya Kuraklıkları”, Merhaba, Konya 29 Kasım.
[YAKICI], Âşık Mehmet (1933), “Konya’nın Kuraklığı Hakkında”, Babalık, 3 Eylül, s. 3.
                                          (1949), “Kuraklık Destanı”, Ekekon, 1 Temmuz, s. 3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder