5 Ekim 2017 Perşembe

Konya Tarihinde Seller

KONYA TARİHİNDE SELLER
 Ali IŞIK

Belgelerle takip edilebilen tarihi boyunca sık sık kuraklıklar yaşayan Konya, zaman zaman da korkunç sellere maruz kalmıştır. Bu sellerin sıklığından olsa gerek ki, Konya halkının: “Konya selden, Niğde yelden…” (Odabaşı, s. 42), “Konya beş aslanın ağzında: 1. Keçili Deresi, 2. Meram Deresi, 3. Buzluk Deresi, 4. Sille Deresi, 5. Apa Deresi…” (Odabaşı, s. 43), “Konya’nın ölümü sudan” gibi serzenişleri zamanla darbımeseller hâline dönüşmüş; Meram’ın güneydoğusuna düşen ve Lalebahçe’nin aşağı taraflarından başlayıp ta Karaman yoluna kadar uzanan yöre, Meram Deresi’nin taşkınları sebebiyle “Selbasan” adını almıştır. 1961 yılında Sille Deresi’nin Sille Barajı’yla, 1967 yılında da Meram Deresi’nin Altınapa Barajı’yla dizginlenmesinden sonra Konya’da önemli bir sel afeti yaşanmasa da yaşlı Konyalıların, Konya’nın sonunun yine sudan olacağı inancı kaybolmamıştır.
Esasen yaklaşık olarak günümüzden iki buçuk milyon yıl öncesindeki Buzul Çağının (Pleistosen) etkisiyle Konya, Çumra, Karaman, Ereğli ve Karapınar ovaları tamamen sularla kaplanmıştır. Eski Konya Gölü olarak bilinen bu gölün ortalama derinliği 15-20 metre civarındadır. Bundan on-on dört bin yıl önce buzul çağlarının sona ermesiyle (Holosen) iklimde başlayan kuraklaşma sebebiyle Konya Gölü tedrici olarak çekilmeye başlamıştır. Bu gölün bakiyelerinden Aslım Bataklığı iklim şartlarının yanı sıra insanların da çabasıyla kurumuş, son bakiyeleri olan Hotamış ve Akgöl bataklıkları ise can çekiştirmektedirler.
Konya’nın geçmişindeki bu durumu adının etrafında oluşan bir efsaneye de yansımıştır. Bu efsaneye göre Horasan illerinden Anadolu’ya göçen iki veli zat yurt tutmak üzere bir yer aramağa çıkmışlar. Her ikisi de bu seyahati uçarak yapıyor imiş. Yukarıdan sulak, yeşillik bir yer görmüşler, dağların yamacında güzel bir düzlük... Hoşlarına gitmiş. Havada iken biri diğerine seslenmiş: “Konalım mı?”. Diğeri cevap vermiş: “Kon ya!”. Yere inmişler ve burayı yurt edinmişler. Ondan sonra burada kurulan şehrin adı “Konya” olmuş (Önder, s. 8).
Konya Gölü’nün yok oluşuyla ilgili eski bir Konya efsanesini de Kâtip Çelebi rivayet eder. Çelebi’nin ifadeleriyle bu rivayet şöyledir (Noktalama işaretleri tarafımızdan konulmuştur): “… İsmil karşusında olan dağlara Fodul Baba Dağları dirler imiş. Ahâlî-i İsmil anlara (onlara) kusfendüsi (koyununu) sayd itmek (avlanmak) olmaz; Fodul Baba sürüsü dirler ve anın (onun) himayesindedir dirler. Destûr ile taleb idüb iki üç kusfend (koyun) saydına (avına) cür’et idüb üçden ziyâdesin sayda cür’et etmezler ve anlar da meşhûrdur eğer ziyâde olursa elbette ol âdeme ukûbetler (azap, ceza) ve siyâsetler gelür hatta ba’zısı helâk olmuşdur hatta bir asırda Konya paşası ol koyunlara taarruz etmişdir ve azîm ukûbetlere uğradı ve bu koyunların sürüsü iki bin kadar dahi ziyadedir ve hâlâ buna ol dağda ne ağaç ne su vardır; ancak bir küçük havz vardır. Suyu ne artar ve ne eksilür. Ol semtde olan hayvanât bu sudan içerler ve Konya buhayrası (gölü) taşub ta İsmil kurbuna gelmekle ol kazâ hemvar derya gibi olmağın ahâlî-i vilâyet-i Konya sahrası bir zamânda deryâ imiş Eflâtûn tedbîr idüb bir tarîk ile (yolla) mahv eylemiş, derler…” (Kâtip Çelebi, s. 616). Başlı başına bir yazı konusu olan “Eflâtûn (-ı ilâhî)”, Sultan Alâeddin ile birlikte Konya (İç) Kalesi’nde yatmaktadır (Kâtip Çelebi, s. 615).
Ayakta olduğu dönemde Konya Dış Kalesi’nin on iki kapısı vardır. Bu kapılardan sadece ikisinin kitabesi günümüzde bellidir. Sultan I. Alâeddin Keykubat (1192-1237) tarafından konan kitabelerden birisi eldedir. Diğerinin de vaktiyle kitaplara bir örneği geçirilmiştir. Ötekiler bugün ortada yoktur. Örneği elde bulunan ikinci kitabenin Arapça metninin Türkçe çevirisi şöyledir: “Bu çevrilmiş bir kaledir ki, fışkıran selleri ve sıçrayan süvarileri durdurur ve karanlık gecede felakete uğrayan düşmanın çığlıklarına da karşı durur”. Bu kitabeden Konya şehrinin eski zamanlarda da sel tehlikeleri geçirdiği anlaşılmaktadır. Mesela 1110/1698-99 yılında Konya’yı bir sel bastığı bilinmektedir. O zaman yedi gün yedi gece yağan yağmurlardan Meram, Sille, Akyokuş dereleri coşmuş; camiler, çarşı, Devle ve Çifte Merdiven mahalleleri su içinde yüzmüştür. 1807 yılında da Meram’dan gelen korkunç bir selden de Güherçile Fabrikası (Baruthane, eski matbaacılar) civarındaki evler çok etkilenmiştir. İşte Konya Kalesi’nin bu kitabesi, Konya’nın daha birçok sel afeti yaşadığını da anlatmış oluyor. Buna göre düz ve alçak bir arazi üzerinde kurulan Konya şehrinin etrafını çeviren yaklaşık yirmi metre yüksekliğindeki surlar ile içindeki ve önündeki derin hendekler, şehri hem düşman taarruzundan hem de sel tecavüzünden korumaktadır. Diğer taraftan eski devirlerde Konya’nın birçok mahallesinde yer yer göller bırakılmıştı. O semtlerin yağmur suları o göllere akar, yıllarca göllerin suları çekilmeyerek yemyeşil olup kokardı (Erdoğan, s. 223-224).
Konya’nın gördüğü son büyük sellere gelince… Bunların en şiddetlisi 28 Kasım 1937 Pazar günü sabahına doğru meydana gelmiştir. 26 Kasım Cuma günü akşamüzeri yağmaya başlayan yağmur aralıksız otuz altı saat devam ettikten sonra, cumartesi gecesi saat 24.00’te şiddetini artırmış, bu yüzden pazar günü sabaha karşı şehri sel basmıştır.
Meram Deresi’nden taşan sel bütün şiddetiyle şehir merkezine doğru ilerlemeye başlamış; şehirde görevli zabıta, asker ve jandarma harekete geçirilerek tedbirler alınmaya çalışılmıştır.
Meram’dan gelen sel iki kola ayrılıp bir kısmı demiryolunun Meram geçidinden aşarak Söylemezin Konağı’ndan muhacir pazarının cenup kısmını, Larende Caddesi’ni takiben Sahipata Camii ile eski mezbahaya kadar gelmiş, bu aradaki bazı evleri basmış, yolları geçilmez hâle getirmiştir. Bu sırada kerpiç evlerden birkaçı yıkılmış, ev sahiplerinden ekserisi hiçbir eşya kurtaramadan kendilerini sokağa atmışlardır.
Selin ikinci kolu da Havzan bağlarından inerek İstasyonun arka taraflarını takiben Havzan geçidinden itibaren Beyşehir yolu geçidine kadar olan kısmı Akyokuş Deresi’nden gelen selle birleşerek kaplamış ve demiryolunu aşarak Askerî Orta Mektep Caddesi’nden Zindankale’ye ve Hastane Caddesi’nden de genelevleri (Kültür Park’ın kuzey kesimi) geçip hastane önüne gelmiş, burada vaktinde alınan tedbirler sonucu şehir merkezine girmesine meydan verilmemiş, büyük bir setle Musalla’ya çevrilmiştir.
Sel, bu kesimde de önemli tahribat yapmıştır. Askerî Orta Mektep karşısında yeni yapılmakta olan iki ev, Zindankale’nin güney kısmında üç ev, kuzeyinde de altı ev tamamen yıkılmıştır. Genelevlerin alt katını su bastığı için binalar tahliye edilmiş, evlerden bir kısmı da yıkılmıştır. Santral binasını su bastığından, yanı sıra şebekeyi tahrip ettiğinden şehirde elektrikler kesilmiştir.
Şehirde selin yaptığı maddi zarar 70-80 bin lira olarak tahmin edilmekte, açıkta kalanlara Vilayet, Parti (CHP), Belediye ve Kızılay’ca yardım yapılmaktadır. Şehirde yıkılan evlerin sayısı yirmi ikiyi bulmuş, elli kadar ev ise kısmen hasar görmüştür. Dere’de iki, Tömek’te ise dört ev yıkılmıştır. Şehir merkezinde bir at, Dere’de de iki koyun selde telef olmuştur. Demiryolu hattının bozulması sonucu İstanbul treni şehre girememiş, hat tamirine kadar Horozluhan’da bekletilmiştir. Afetin sevindirici tarafı ise hiç can kaybı olmamasıdır (Ekekon, 29 İkinciteşrin 1937, s. 1, 4).
Bu selden sonra Konya’da büyük çaplı bir yardım kampanyası başlatılmış; bu kampanyaya küçük de olsa maddi destek verenlerin listesi günlerce Ekekon gazetesinde yayımlanmıştır.
30 Mayıs 1945 Çarşamba günü öğleden sonra Loras ve civarında başlayan yağmur gittikçe şiddetini artırmış, yağmur sularının kısa sürede ırmaklara dönüşerek Meram Deresi’ne dökülmesi sonucu dere yatağı azgın suları zapt edemediğinden 1930 yazından bu yana görülmeyen bir sel meydana gelmiştir. Sel, saat 19.00’da şiddetini artırmış, 20.30’da ise son haddini bularak Meram Köprüsü’nün bütün gözlerini kapatmıştır.
Taş köprü ile değirmen arasındaki bazı evler su ortasında kalmış ve iki çay birleşerek arada kalan bütün tarlaları basmıştır. Sular bir aralık yeni Meram yolunu da aşarak Köyceğiz istikametinde sokakları kaplamıştır. Meram çarşısındaki dükkân duvarlarına, cadde üzerindeki bazı evlerin ve Vali Konağı’nın bahçe duvarlarına kadar yükselerek önün kattığı ağaç, direk ve kütükleri sürükleyen sular Meramlıları iki saat korku ve heyecan içinde yaşattıysa da, saat 21.00’de küçülmeye başlamış, bilahare Meram Deresi yatağına çekilmeye başlamıştır. Meram’ın Selam, Cirit, Kirazlı ve Server yörelerinde birçok bağ ve tarla sular altında kalmıştır.
Sel sebebiyle can kaybı olmamış; ancak zirai zararın yanı sıra Elektrik Fabrikasının baraj kapağının kırılması sonucu fabrika içine dolan sular sebebiyle fabrikanın elektrik üretimi kesintiye uğramıştır (Ekekon, 31 Mayıs 1945, s. 1).
Bu sel sonrası Ekekon gazetesinde müteaddit kereler Konya sellerini önleyecek çözüm tekliflerinin yer aldığı yazılar yayımlanıp, Hükümeti muhatap alan ve acil çözüm isteyen açık mektuplara yer verilmiştir. Nihayet Konya aydınlarının bu çığlıkları Ankara’da duyulmuş; Bayındırlık Bakanı C. Kerim İncedayı’nın: “Konya ne sudan, ne susuzluktan batacak!” vaadi 14 Temmuz 1947 Pazartesi tarihli Ekokon’un manşetine çekilmiştir (Lakin bu vaat ancak çeyrek asır sonra gerçekleşecektir).
1951 yılı Haziranında sel bu kez Sille’yi vurmuştur. 23 Haziran Cumartesi günü saat 15.30’da ani olarak başlayan şiddetli yağmurun yol açtığı sel Sille’yi basmıştır. Sel, beşi kerpiç olmak üzere altı evi tamamen, bir evle iki dükkânı da kısmen yıkmıştır. Çay kenarındaki fırın, dükkân ve evlere giren selin yaptığı zarar oldukça büyüktür. Sille’nin ana caddesiyle içme suyu şebekesi tamamen tahrip olmuştur (Yeni Meram, 25 Haziran 1951, s. 1).
Sille’deki sel vukuunda Karaman’da bulunan Konya Valisi Kemal Hadimli, Pazar akşamı Konya’ya döner dönmez ilgili bürokratlarıyla derhal Sille’ye geçerek durumu tetkikle alınması gerekli tedbirlere dair direktiflerini vermiştir. Sille’nin yanı sıra Keçimuhsine, Değirmen ve Tatköy köylerinde de etkili olan selin ev, işyeri, tarla ve bahçelerde verdiği zararın maddi boyutu Vali tarafından 150 bin lira olarak açıklanmıştır (Yeni Meram, 27 Haziran, s. 1). Sille ve civarının bu zararına karşılık Bayındırlık Bakanlığından acil yardım olarak 5 bin lira gönderilmiştir (Yeni Meram, 1 Temmuz 1951, s. 1, 2).
Bu yazımızı bizzat tanığı olduğumuz bir sel hadisesi ile bitirmek istiyoruz. Galiba 1982 acı baharıydı. O zamanlar Karapınar’a, günümüzde ise Ereğli’ye bağlı Belkaya’da (eski adı Arısama) görev yapıyordum. O günün ikindi üzeriydi. Ders bitimine doğru başlayan sağanak bizi okulumuzda mahsur bırakmıştı. Bir müddet sonra duran yağmurun ardından güneşin olanca parlaklığıyla bulutlar arasından yüzünü göstermesi üzerine kendimizi dışarı atmıştık. Belediyeye ait sosyal tesisin beş dükkânından oluşan okulumuzdan dışarı adım attığımızda kendimizi kasaba meydanında bulurduk. Kasabanın eli boşları belediye binası, -sözüm ona- okul binası, kahve hâline getirilmiş kara örtülü eski bir oda ve eski okul binasını ihata eden avlu ile çevrili kasaba meydanında toplaşırlardı. Öğretmen arkadaşlar ve sohbetimizden hoşlanan birkaç kasabalı gençle eski okul binasının bahçe duvarına sırtımızı vermiş, dereden tepeden lakırdılarla bir günü daha savmaya çalışıyorduk. Birden patlak veren bir uğultu lakırdıları kesivermişti. Gittikçe artan uğultu kendini fazla aratmadı. Kasabanın kuzeybatısına düşen Arısama Dağı’nın kasaba istikametindeki koyağı azgın bir nehre dönüşmüştü. Boz bulanık çamur bulamacını andıran, zaman zaman kükremeye dönüşen yürek hoplatıcı uğultularla tozu dumana katarak kasabaya doğru atağa geçen seli bir belgesel takip eder gibi seyretmeye başlamıştık. Bir ara içimizden birinin bir hamle ile bahçe duvarının üzerine atlamasıyla aklımızı başımıza getirdi. Hepimiz onu takip ettik. Bahçe duvarı üzerine çıkmamızın üzerinden birkaç dakika sonrası sel, Moğol çapulcuları gibi bir anda kasaba meydanını istila edip okul binasının ardındaki çöküntü alanına yol buldu.
Şaşkınlığımızın geçişi ile selin bitişi bir olmuştu. Lakin okul arkasındaki oluşan gölcüğün bir yakası evimin eşiğinde nihayetleniyordu. O gün akşama doğru evime bir traktörle ulaşabildim. Evimin önündeki gölcük üç beş gün sonra çekilip gitti. Ancak küçük çaplı bu selin Arısama Dağı’ndan kasabaya doğru akını ve bir anda kasabayı istila edişi o gün bugündür bir felaket tablosu olarak aklımda mıh gibi çakılı kaldı.

KAYNAKÇA:
BİLDİRİCİ, Mehmet, Tarihi Su Yapıları Konya Karaman Niğde Aksaray Yalvaç Side Mut Silifke, Ankara 2009.
DOĞAN, M. Sabri, Konya Su Tarihi, KOSKİ Yay., Konya 2003.
KÂTİP ÇELEBİ, Kitâb-ı Cihân-nümâ, Matbaa-i Âmire (İbrahim Müteferrika baskısı), İstanbul 1632.
ÖNDER, Mehmet, Konya Efsaneleri, Konya 1963.
ODABAŞI, A. Sefa, Geçmişten Günümüze Konya Kültürü, Selçuklu Be. Yay., Konya 1999.
TAPUR, Tahsin, “Eski Konya Gölü’nün İlk Yerleşmelere Etkileri”, Karadeniz Araştırmaları, C. VI, S. 23, Güz 2009, s. 99-115.
ERDOĞAN, Abdülkadir, “Kitabelerin Değeri ve Konya”, Konya, Konya 1936, S. 4, s. 221-225.
Ekekon, 29 İkinciteşrin 1937; 31 Mayıs 1945.
Yeni Meram, 25 Haziran 1951; 27 Haziran, 1951; 1 Temmuz 1951.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder