5 Ekim 2017 Perşembe

Melek Hiç

Konya’da Metfun Bir İstanbul Hanımefendisi Şaire: Melek Hiç…
Ali IŞIK

Adını ilk kez Amir Ateş’in “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” adlı muhayyerkürdi şarkısında duymuştum. Meftunu olduğum bu şarkının bestekârından sonra hayranlık duyduğum ikinci ismi, güftekârıydı, o.
İtiraf edeyim, beş altı yıl öncesine kadar, anılan şarkının güftesini oluşturan mısraların beşerî bir aşkın terennümü sanıyordum. Yadırganmasın, bestekârı da bir röportajında bu “gül”ün Sevgili Peygamberimizi simgelediğini besteledikten iki yıl sonra öğrendiğini itiraf etmiş.  Amir Ateş de ilkin, “gül”ü, bestesinin ilhamı olan kucağında eğlediği yedi sekiz aylık Mehmet bebekle özdeşleştirmemiş miymiş!
Sanırım 2010 yılı kışıydı. Bir yılı aşkındır neredeyse bütün mesaim Konya Ansiklopedisi üzerineydi. Gelen maddeleri düzenleme işinden fırsat buldukça da kendi maddelerimi yazıyordum. Mutadım üzere yorgunluğumu da Konya matbuatı arşivini tarayarak atıyordum üstümden. Hem bu anlarda ikinci, üçüncü… kuşları avlamanın peşindeydim doğrusu. İşte o kış akşamı Yeni Konya’nın sayfaları arasında gezinirken üst başlığı gölgede bırakan oldukça iri siyah puntoyla parantez içine alınmış “Melek Hiç” başlığını görür görmez beynimde şimşekler çarptı âdeta. Eh, bu kez bir turna vurmuştum, hem de gözünden! Sevincim, beynimi zonklatan sıkleti alıverdi. Zira bestekârına bile “meçhul” o isimle karşı karşıyaydım şimdi.
Merhum araştırmacı Selçuk Es’e ait bu yazıyı bir solukta okudum. Birbiri ardına da devamlarını… Mezkûr yazı beş bölümlük bir tefrika idi. Merhum Es, ilk bölümünde anlattığı onun hayat hikâyesini de müteakip bölümlerde naklettiği yayımlanmamış şiirlerini de mesai arkadaşı olan merhume şairenin oğlundan edinmiş.
Tefrikayı okuyup bitirdiğimde Melek Hanım’ın ibretlik kaderi keyfimin şavkını alıp götürse de onunla aramda manevi bir ünsiyet köprüsü kurmuştu. Ne yapıp edip onu o çok sevilen şarkıda yaşayan meçhul bir ad olmaktan kurtaracaktım artık. Heyhat! Melek Hanım’ın en kapsamlı biyografisi Selçuk Es’in kaleme aldığıydı. İşte bu biyografi:
“Melek Hanım 1309 (1893) senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. Halit Bey’in kızıdır. Bu Halit Bey’in son görevi Morova Kaymakamlığı olup burada öldü.
Kızı Melek Hanım’ı okula göndermeyerek çevresinin en iyi öğretmenlerinin evinde ders vermeleri suretiyle lise derecesinde özel tahsil yaptırmıştır.
Osmanlı padişahı Sultan Reşad’ın uzun süre Mabeyin müdürlüğünü yapmış bulunan Ahmet Recai Bey’le evlenmiş, iyi bir saray terbiyesi görmüştü. Ne yazık ki bu evlilik bir erkek çocuktan sonra ayrılma ile neticelenmiş, Melek Hanım da bir daha evlenmeyerek kendisini şiire vermiştir.
Şiirlerini divan edebiyatı üslubunda yazmış, Konya’ya oğlunun 1951 yılında görevli olarak gelmesiyle Mevlâna’yı yakından inceleme fırsatı bulmuş, ilk şiirlerini “İçin İçin” isimli kitabında toplayarak yayımladıktan sonra Mevlâna sevgisiyle dolu şiirlerini de Konya’da “Mevlâna Aşkı” isimli kitabında toplamıştır. İçin İçin’i 1955  senesinde Konya’da sunan bu değerli kadın şairimiz, ikinci kitabı Mevlâna Aşkı’nı da 1961’de Konya’da sunduktan ölümüne kadar geçen süre içerisindeki şiirlerini yayımlayamadan kanserin kahredici pençesinden kurtulamayıp 6 Ocak 1964 günü dünyaya ebediyen gözlerini kapayarak aramızdan ayrıldı. Cenazesi aynı gün Sultan Selim Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra ahirete kadar komşu olmayı vasiyet ettiği Hazreti Mevlâna Türbesi yakınında Üçler Kabristanı’nda toprağa verildi. Hatırladığıma göre cenazesinde birçok sanatseverle birlikte Abdülbaki Gölpınarlı, Mehmet Önder, Müze mensupları, okullar edebiyat öğretmenleri de bulunmuştu.
O tarihlerde Karayolları Üçüncü Bölge Müdürlüğünde uzman mühendis olarak görev yapan oğlu Yüksek İnşaat Mühendisi Sayın Harun Bayer ile daire arkadaşlığı yaptığım sırada rahmetli annesinden söz açarak yayımlanmamış şiirleri olup olmadığını sorduğum vakit bana şiirlerini ufak bir defterde yazıp topladığını söylemişti. Bu defteri görüp incelemeye müsaade istediğim zaman memnuniyetle vermişlerdi. O günlerde inceleyerek kısa bir biyografiyle Türk Folklor Araştırmaları dergisine 1970 yılında yollamıştım. Dergi sahibi kıymetli arkadaşım İhsan Hınçer birçok kelime ve tapaj hataları bulunduğunu, bunların düzeltilerek yayımlanacağını söylemişti. Bilinmeyen sebeple yayımlanmadı. Ben de buna ait notlarımı arşivimde koyduğum yeri unutarak uzun süre bulamadım. Birkaç ay evvel tesadüf ederek buldum ve dinlenmek üzere gittiğim İstanbul’da elden geldiği kadar kelime manalarını yerlerinde kullanmak suretiyle merhumenin unutulmamasına çalıştım. Bir hata ve noksanım bulunursa özür dilerim.”
Melek Hanım’ın vefat tarihini öğrenince aynı gazetenin 1964 yılı Ocak ayı nüshalarına gittim. Aradığımı bulmam hiç de zor olmadı. Melek Hanım’ın vefatının üzerinden üç gün geçtikten sonra Yeni Konya gazetesi birinci sayfasında onun ölüm haberini okuyucularına duyurmuş. Aynı sayfada merhum Mehmet Önder’in de onun üzerine aşağıdaki yazısı yayımlanmış:
“Acı kaybımız: Melek Hiç Hanımefendi
Klasik Türk Edebiyatı, son yüzyıl şairlerinden birini daha kaybetti. Şükûfe Nihal, Halide Nusret neslinin ünlü şairelerinden Melek Hiç Hanımefendi, asaletine yakışır bir tevazu içerisinde sessiz, sedasız göçüp gitti.
Hz. Mevlâna’ya derin bir muhabbetle bağlıydı. Ziyaretinin her seferinde, içli gözyaşları döker, odama gelir, aşk ve heyecan dolu yazdığı şiirlerini okur, bizi de ağlatır, yandırırdı. Bir gün bu şiirlerini bir kitap hâlinde derlemesini söylediğimiz zaman, şu dörtlüğüyle cevap vermişti:
İstemem bilmesin ağyar, niceyim ben bileyim,
İçime gözyaşım aksın, ben süzüp sileyim;
Görmesinler tutuşan ruhumun enginlerini
Hangi hasretle harabım, nasıl afetzedeyim.
Devamlı ısrarlarımın karşısında bir gün şiirlerini topladı. “Mevlâna Aşkı” adıyla hayranlarına sundu.
Türk musikisine derin bir vukufu vardı. Rebabı çok sever, onun gönül nağmeleri içinde erir, kendisini tutamaz, rebapla birlikte hıçkırırdı. Onun “Ferman-ı Ezel” adlı şiiri bu içlenişi şöyle terennüm eder:
Âşıkız, bari ezelden almışız fermanı biz,
Zevk-i hicranla terennüm eyleriz efganı biz,
Fisebilillah dökülsün subhe dek gözyaşları,
Hıçkıran her katresinden bekleriz dermanı biz.
Ona son hediye Mevlâna ihtifali günlerinde, üstad rebapzen Sabahaddin Volkan’ın yatağı başucunda çaldığı rebap olmuş, aynı zamanda üstad Sadi Hoşses, bestelediği şiirlerini okumuş, meş’um hastalığının pençesinde, büyük bir ilahi sabır ve tevekkül gösteren bu hanımefendi, sonsuz bir aşkla bağlandığı Pir’inin Şeb-i Arûs’unda, ona daha çok yakınlaştığını hissetmişti.
Ömrünün son yıllarını Konya’da, Mevlâna’nın ağuşunda geçiren Melek Hiç Hanımefendi, bu aşk potasının altın madeni olarak pişmiş, erimiş, hatta yanmıştı. Yarım asra yakın bir zamandan beri, aruzun çeşitli kalıpları içinde yazdığı şiirleri, memleketin tanınmış edebî dergilerinde yayımlanarak zevkle okunmuş, birçok şiirleri bestelenmiştir. Son eseri “Mevlâna Aşkı” ile, Türk edebiyatının ölümsüzleri arasına katılan Melek Hiç Hanımefendi, içimizde olumsuz bir yara, doldurulmayan bir boşluk bırakarak Tanrı’sına kavuştu.
Allah rahmet eylesin.”
Olanca çabalarımıza rağmen Melek Hanım’ın ne Üçler’deki mezarını bulabildik ne de kitaplarını... Onun ulaşabildiğimiz şiirleri de, bestelenmiş olanlarıyla merhum Es’in anılan tefrikasında naklettikleriyle sınırlı kaldı.
Ekserisi şarkı formunda ve dörtlüklerden oluşan bu şiirlerinde yer yer vezin ve kafiye kusurlarına rastlanabilmektedir. Muhteva olarak ele alındığında da bu şiirlerin, madde ve manasıyla sahibini yakıp kavuran bir aşk ateşinin terennümleri olduğu görülmektedir (Ki, ilk kitabının kapağındaki dumanı gökleri tutan bir yanardağ resmi de şairenin ruh hâlinin tam bir ifadesi olmuştur). Lakin Fuzûlî’nin: “Işk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb / Kılma dermân kim helâküm zehri dermânumdadur” fehvasınca bu, şikâyet olunan değil; bilakis arzulanan bir yanmadır.
İlk bakışta bu mısralar dünyevi bir aşka işaret etse de -şaireyi tanıyanların ifadelerince- mısralardaki maşuk ya Yüce Yaradan’ımız, ya Habib’i, ya da Habib’in bendesi Hz. Pir’dir.
Yine tespit edebildiğimiz kadarıyla şiirlerinden on üçü (birisi iki kere) bestelenmiştir. Derli toplu bir bilgi olması açısından bestelenmiş şiirlerini de burada zikretmek istiyoruz:
“Âlem-i sâgarda artık neşe yok” (Sâdi Hoşses, Tahirbuselik), “Bak yalvarıyor nâlesi âhımda rebâbın” (Sâdi Hoşses, Beyatiaraban), “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” (Amir Ateş, Muhayyerkürdi), “Görünce sevdâsı doldu gönlüme” (Yüksel Kip, Hüzzam), “Hasretle geçen günlerime ağladı akşam” (Ferit Sıdal, Hicaz; Yüksel Kip, Şevkefza), “Hıçkırır her nefesinde yine bî-çâre gönül” (Yüksel Kip, Evc), “Mey değil de sunduğun yâr zehr-i câm olsun içir” (Fehmi Tokay, Hicaz), “Sensiz bana gülşendeki güller bile küskün” (Ziyâ Özova, Kürdilihicazkâr), “Sen sev de gönül koy deli dîvâne desinler” (Sâdi Hoşses, Beyati), “Vîrân olmuş o bağın lâlezârı” (İsmail Demirkıran, Beyati), “Yalnız seni sevdim bana sen aşkı yaşattın” (Ziyâ Özova, Hicaz), “Zülfün teline gönlümü sen bağlamadın mı” (Amir Ateş, Hüseynî), “Zümrüttendir ovası yeşil çamlı yaylası” (Muzaffer İlkar, Segâh).
Melek Hiç’in ayrıca Saraylı Müjgân adında bir de romanı bulunmaktadır.
Adı, günümüzde Karatay ilçesine bağlı Hamzaoğlu Mahallesi’ndeki “Melek Hiç Hanım Sokağı”nda da yaşatılan merhume şairenin aşağıda yer verdiğimiz dörtlükleri de bu yazının hatimesi olsun.

Aksâ-yı emelsin bana bir cansın içimde
Alma güzelim sevgilerin kalsın içimde
Tatsın bütün ezvâkını dil kansın içimde
Aşkınla cehennemleri koy yansın içimde
*
Ağladım göz yaşlarımdan bekledim dermânımı
Bağrıma bastım firâkı görmedim canânımı
Derdimi âhımla sardım saklayıp hicrânımı
Iztırâbım hemdem oldu dinledim her ânımı
*
Âşık oldum aşkına divâne misâl
Hasretim sevdâya hâlâ mest-i lâl
Dil rebâb olmuş susar mı pür-hayâl
Sevmek ister sevsen gezmez bu hâl
*
Ayırma gözlerini gözümde kalsın bırak
Kucaklasın ruhumu bakışın sıcak sıcak
Nasıl özledim bilsen ne kadar hasretim bak
Susamış bir çöl gibi tükenmez bu iştiyak
*
Döktüğüm gözyaşlarında cûş eden tufânı gör
Bak virân olmuş yıkılmış ruhuma hüsrânı gör
Bir şerir-i hâr cehennem sîne-i suzânımı gör
Çırpınıp al kan içinde can veren kurbânı gör
*
Senden gelecek derdi gönül çekmez olur mu
Aşkımdan, devadan bile dil geçmez olur mu
Sevda ezelin ruhuma bahşettiği bir sır
Bu şevki İlahi bana hiç yetmez olur mu
*
Öyle bir afeti sevdim ki seven canı yakar
Öldüm her bakışında sanki bin bir büyü var
Sözleri aşkı fısıldar sesi ta ruha akar
Ne gönülden çıkar o şuh ne olur kimseye yâr

Kaynakça:
ES, Selçuk, “Konya Folklorunda Edebî Araştırmalar: Mezarı Konya’da Bir Kadın Şairimiz Melek Hiç”, Yeni Konya, 13-17.11. 1979, s. 2.
IŞIK, Ali, “Hiç, Melek”, Konya Ansiklopedisi, c. IV, Konya 2012, s. 231.
ÖNDER, Mehmet, “Acı Kaybımız: Melek Hiç Hanımefendi”, Yeni Konya, 09.01.1964, s. 1.
SÖKMENSÜER, Yaşar, “Melek Hiç”, http://www.hurriyet.com.tr/melek-hic-16045796, 08.06.2017/14.51
“Melek Hiç”, Biyografya/Türkiye Ünlüleri İnternet Ansiklopedisi, http://www.biyografya.com/biyografi/8312, 08.06.2017/15.08
http://www.haber7.com/roportaj/haber/537581-bir-kizil-goncaya-benzer-dudagin-kime-atfedildi, 08.06.2017/14.56
http://www.yenisafak.com/yenisafakpazar/beste-yapmasaydim-koy-agasi-olacaktim-381671, 08.06.2017/15.14.
http://projetsm.com/guftekarlar/1579-melek-hic-eserleri, 09.06.2017/10.57

5 yorum:

  1. Bir konuda çok aydınlatıcı oldu ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bilgiler için çok teşekkür eder, sevgi ve saygılarımı sunarım.

    YanıtlaSil
  3. Aşıklar ölmez derler.Mecazi aşk için söylense de bu söz El-Hak Hak aşıkları için tam doğrudur.

    YanıtlaSil
  4. Hani bir yazı bulursunuzda hemen bitmesin diye parça parça okursunuz uzatmaya çalışırsınız doymak için ama nafile; Hak aşığı Istanbul hanımefendisi Melek Hiç hanımefendi hakkında az da olsa bilğiye ulaştırdiğınız için çok teşekür ediyorum. Öyle bir yakmışki kendini külleri bile kor halinde

    YanıtlaSil
  5. Kelimelerin hepsi canlı sanki gözyaşları ıslatıyor avuçlarımı

    YanıtlaSil