5 Ekim 2017 Perşembe

Konya'da Düğün Âdetleri


Ali IŞIK

İnsan hayatında başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar, doğum, evlenme ve ölümdür. Bunlardan evlenme, içtimaileşme sürecinin en önemli aşamasını oluşturur. Kıza ve erkeğe yeni bir içtimai vaziyet kazandıran evlenme; aileler arasında kurulan dayanışmayı, içtimai ve iktisadi münasebetleri belirlemesi ve düzenlemesi bakımından, her zaman ve her yerde önemli bir olay olarak görülmüştür. En küçük içtimai kurum olan aile, dolayısıyla, kültürel yapının da temelini oluşturur. Cihanşümul bir karakter taşıyan evlenme; dünyanın her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği kural ve kalıplara uydurularak gerçekleştirilir.
KONYA’DA EVLENMENİN/DÜĞÜNÜN SAFHALARI
Düğün, evlenmenin bir cüzü olmasına rağmen Konya’da bu cüz, bütününün yerini almıştır. Bizde Konyalının bu kabulüne uyarak evlenme tabirinin yerine “düğün”ü yeğleyeceğiz. Konya’da “Düğün, kırk düğüm” denilen düğünün ananevi merhale ve kaideleri vardır. Konya’da düğünün ilk merhalesi yaygın kullanımıyla “dünürlük” yahut da “dünür gezme”dir.
A. Dünür Gezme/Dünürlük (Kıza Bakma/Görücülük)
Konya’da ananevi olarak dünür gezmeleri (görücülük) pazartesi, perşembe ve cuma günleri öğleye kadar yapılırdı. Bunun için gelinlik çağında kızı olan evlerin iç ve dış temizliğine bu günlerde daha bir özen gösterilirdi. Dünür gezmeleri, oğlan anasının yanında güvendiği yakınlarından birkaç kadın olduğu hâlde yapılır ve önceden dikkat çeken veya tavsiye edilen kız evleri ziyaret edilir. Ziyaret edilen evin kızı süslenerek gelen konukların ellerini öper. Bu arada kız bakmaya gelen kadınlar ev sahibine fark ettirmeden evin temizlik ve düzenini kontrol ederler. Kızın kahve, şeker, kolonya vb. ikramı esnasında görücüler kızın fiziğine, davranışlarına, konuşmasına bakarlar. Hatta kızın dişlerini görmek için onu güldürmeye çalışırlar.
Ziyaretlerin akabinde uygun gelin adayları oğlan evinde değerlendirilip oğlanın fikri de alındıktan sonra dünür olunacak kız evine görücüler bir kere daha giderek: “Allah’ın emri ile kızınıza dünürüz” derler. Kız tarafı bu isteği olumlu karşılarsa: “Babasıyla bir konuşalım” diyerek bu kanaatlerini hissettirirler. Bu istek, kızın aile büyükleri arasında istişare edilir. Bu esnada da damat adayı ve ailesi soruşturulur; gerekirse istihareye yatma gibi uygulamalar yapılır. Kız evinin bu araştırma, düşünme safhasında, zaman zaman oğlan evinin ziyaretleri, ufak tefek de hediyeleri olabilir. Olayın bu safhasında araya soğukluk girmesin diye soğuk su bile içilmediği gibi işler dürülmesin diye de baştan alınan örtüler dürülmez. İstişare ve soruşturma neticesinde kız evinde olumsuz bir kanaat oluşmuşsa, oğlan evine: “Kısmetinizi başka kapıda arayın” kararı bildirilir. Kız evinin bu hayırlı teklifi kabul etmesi hâlinde oğlan evine: “Erkek dünürcüleriniz gelsin.” denilir.
a. Nişan, Şerbet: İki taraf arasında belirlenen günün akşamı (genellikle bir perşembe akşamı) oğlan tarafı aile büyükleri ya da yakınlarıyla kız evine “erkek dünürlüğü”ne giderler. Bu ziyarette gelin kızın “mehr (mihr)”i ve bu mihre mahsup edilmek üzere kıza alınacak ev ve ziynet eşyaları ile “he dimelik” yani, kızı verdim, denildiği için alınacak para miktarı konuşulur (Kızın mihri dinî nikâhtan önce kızın babası tarafından bir liste hâlinde yazılır ve damat ile babasına imza ettirildikten sonra muhtara tasdik ettirilip kız babası tarafından saklanır). Bu görüşmeyi müteakip Kur’an’dan bir aşır okunup dua edildikten sonra misafirlere “sıcak şerbet” ikram edilir. Oğlan evinin büyüklerine ikinci bir şerbet daha getirilir. Bu şerbeti içenler şerbeti sunan gençlere bahşiş verirler. Ailelerin vardığı karara göre ayrıca bir nişan yapılmayacaksa, gençlerin yüzükleri bu esnada takılabilir.
Sıcak şerbetin içilmesinden sonra oğlan evi kız evine, kız evi oğlan evine “mübarek gezme”lerine gider. Bu gezmeler esnasındaki oturup kalkmalara özen gösterilir. İki taraf da yanlış anlamalara fırsat verecek hareket ve imalardan kaçınırlar.
b. Yoklama ve Dürü: Önce oğlan evinin hısım akraba ve komşularından oluşan on-on beş hanım müstakbel kaynananın riyasetinde ufak tefek hediyelerle kız evine “yoklama” ziyaretine gider. Ardından kız evi de aynı şekilde küçük hediyelerden oluşan “şerbet dürüsü” ile oğlan evini ziyaret eder. Yoklama hediyeleri gelinin makyaj malzemesi, çantası, ayakkabısı, terliği, iç çamaşırları, başörtüsü, çorabı gibi eşyalardan; dürüde ise damadın tıraş takımı, iç çamaşırları, mendili, gömleği, kravatı, ayakkabısı, terliği, yatak çarşafı, yastık kılıfı vb.den oluşur; bunlar işlemeli bohçalar içerisinde takdim edilir. Dürüler iki tarafın anlaşmasına göre sadece gelinle damat için olabileceği gibi, ailelerin ekonomik güçlerine göre birinci dereceden akrabaları kapsayacak şekilde hazırlanabilir. Bu takdirde aile bireylerinin dürü bohçaları ayrı ayrı düzenlenir; açılma zamanı geldiğinde de görevli bir kadın tarafından hediyenin sahibi ile nevi yüksek sesle ilan edilir. Yoklamalarda misafirlere Konya’ın “kara yemek takımı” ikram edilir.
Konya’da sıcak şerbetten başka sadece kadınlar arasında olan bir şerbet daha vardır. Aynı zamanda gençlerin nişan töreni olan bu şerbete uzaktan yakından bütün akraba ve tanıdık kadınları okuyucular vasıtasıyla davet olunurlar. Bu törene katılım fazla olacağından genellikle bir salon tutulur. Davetlileri eğlendirmek için zilli def çalıp türkü söyleyen kadınlar, ilahi okuyan hoca kadınlar veya minnoşlarla çengiler tutulurdu. Konya’ın Muhacir Pazarı semtindeki Abdülaziz Mahallesi’nde yaşayan ve ud, cümbüş, keman, darbuka çalıp şarkı-türkü okuyan, zille raks eden Roman kadınlar “minnoş” olarak anılırdı.
Şerbete davet edilenler “bırakıntı”larını alarak bu törene icabet ederler. Konya’da, içtimai dayanışma amaçlı ve yeni yuva kuracakların ömürleri boyunca işlerine yarayacak eşyalardan oluşan hediyelerin adı bırakıntıdır. Bırakıntılar genellikle para, altın takılar, ev ve mutfak araç gereçlerinden oluşur. Bırakıntı idaresini “natır” adı verilen kadınlar yapardı. Bunlar hediyeleri ve sahiplerini yüksek sesle ilan ederlerdi. Günümüz düğünlerinde hediyeler artık bırakıntı olarak anılmadığı gibi natırlık da unutulmuştur.
Düğünün bundan sonraki aşamasında kız evi oğlan evine şerbet dürüsü götürür. Şerbet dürüsünde oğlana yüzüğü, beyaz kenarlı kıvratma gömleği, elbisesi, kravatı, altın kravat iğnesi ve kol düğmeleri, mendili, çorabı, pijaması, terliği, tıraş takımı, örme para kesesi hatta sigara tabakası takımı (tabaka, ağızlık, örme tütün kesesi) hazırlanır. Bu eşyalar önce patiska, sonra ipek, daha sonra da mıhlama dürü bohçalarına yerleştirilir. Kayınpeder, kayınvalide, görümce ve çelebiler (kayın), dede ve nineye hediyeleri ayrı ayrı bohçalanır. Hazırlanan bütün bohçalar tekrar büyük bir bohçada birleştirilir. Üzerine bir kutu şeker/çikolata veya bir tepsi baklava konularak oğlan evine gönderilir. Dürü götürene hediye veya bahşiş verilir. Bu dürünün olmazsa olmazı kaynanaya takdim edilecek “kıllıkurt” yahut “filize” iğne oyalı yazmadır. Bunun yokluğu nişanın bozulmasına sebep olabilirdi.
Şerbet dürüsünde oğlan için şekerci veya kuruyemişçilere hazırlatılmış, al kreplerle süslenmiş çetnevir sinisi de bulunur.
Düğün hazırlığının sıradaki merhalesi “esbaba (elbiseye)” girmedir. Kararlaştırılan bir günde aileler düğünün giysi alışverişine çıkarlar. Bu alışveriş esnasında oluşabilecek küçük kırgınlık ve küslükler alışveriş sonrası ünlü bir kebapçıda yenen fırın kebabıyla tatlıya bağlanır.
c. Nikâh: Konya’da dinî ve resmî nikâh genellikle birbirine yakın tarihlerde kıyılır. Konya’da geleneksel olarak büyü ve ilaca inanıldığından dinî nikâhlar gizli tutulur. Sadece kız ve oğlan evinin bildiği nikâh günü damat birkaç aile büyüğü ve bir hoca ile birlikte kız evine gider. Bu nikâh esnasında genellikle gelin ya kapı arkasında durur ya da yerine ailesinden bir vekili katılır.
ç. Sandık Gönderme ve Yorgan Kaplama: Nikâhtan sonrası -düğünden bir hafta önce- kız evine sandık gönderilerek burada “yorgan kaplaması” yapılır. Bu günlerde yine kara takım yemekleri ve çetnevirler düzülür. Bu vesileyle özellikle genç kız ve gelinler kız evinde oynaşıp eğlenirler. Oğlan evinden içine gelin kız için türlü hediyeler konularak kız evine gönderilen sandık kızın çeyizleriyle doldurulup gerisin geriye oğlan evine “çeyiz asma”ya götürülür. “Ağırlık” da denilen bu son dürü de laf söz çok olur. Kızın çeyizi az görülürse: “Anası uyumuş, kızı büyümüş” denilerek hoşnutsuzluk aşikâr edilir.
Sandıktan sonra oğlan ve kız evinden birer “hamam ustası” ayarlanıp iki tarafın genç kızları “gelin hamamı”na gider. Gelin yıkandıktan sonra saçları örülürken saç altınları unutulmaz.
Düğünden önceki son akşam kız evinde kına, oğlan evinde zamah yapılır.
B. Düğün Günü
Konya düğünlerinde oğlan evinin pilav dökmesi olmazsa olmazlardandır. Eskiden bu pilavın hakkını verecek usta aşçı sayısı çok fazla olmadığından aşçı düğün gününden çok önceleri ayarlanırdı. Şimdilerde yemek fabrikalarına havale edilen Konya düğün pilavları, eskiden tam bir mahalle dayanışmasının ürünüydü. Tandır ekmeğinin yapılmasından pirincin ayıklanmasına; kazan, kepçe, tas, tabak, kaşık ve büyük sofra sinilerinin tedarik edilmesinden yemek servisine ve bulaşıkların yıkanmasına kadar her hizmete bütün komşular seferber olurlardı.
Düğün pilavı hazırlıkları düğünden bir gün önce başlar. O günün akşamı düğün evinde hizmet edenlerle misafirlere etli tirit ikram edilir. Sabahında misafirlere ikrama başlamadan, geceden hazırlanan pilav ve diğer yemek kazanlarının sabah namazından çıkan cami cemaatince “kazan açma” merasimi gerçekleştirilir. Aşçı hazırladığı yemeklerden birer numuneyi sofraya konacak kaplarına alarak yanlarında kaşıklar olduğu hâlde kazanı kapatan sinilerin üzerine kor. Cami imamının veya yetkin bir kişinin yaptığı duadan sonra hep birlikte bu yemeklerin tadına bakarlar. Bu sırada aşçının bahşişi unutulmaz.
Kazanlar böylece açıldıktan sonra yoğurt çorbası, etli pilav, irmik helvası, bamya, pilav, zerde ve hoşaftan oluşan düğün pilavı ikramı başlar. Günümüzde Konya düğün pilavlarındaki en önemli değişiklik ette olmuştur. Konya’da geleneksel olarak pilavın üzerinde bütümet ikram edilirken davetlilerin kalabalıklaşması sonucu gerek yapım zorluğu, gerekse daha masraflı oluşu sebebiyle bu ikram kavurmaya dönüşmüş; hoşafın yerini de hazır meyve suları almıştır.
Düğün pilavı esnasında kız evinden pilava katılamayanlar unutulmaz; onlara da “kapama” adıyla düğün yemeklerinden gönderilir.
Düğün günü sabahının erken saatlerinde yapılan diğer uygulamalar da “damat tıraşı” ile “gelin başı” yapımıdır. Tıraşını olan damada damatlıkları giydirilir. En son bir hoca veya yetkin bir kişi dua eşliğinde damadın ceketini giydirir. Bu arada yakınları damadın cebine bahşiş koyarlar. Günümüzde kuaför salonlarında yapılan gelin başı ve gelinlik uygulamaları geçmişte bu işte ustalaşmış kadınlar tarafından kız evinde gerçekleştirilirdi. Gelinliğini giyen kızın al kuşağı da dualar eşliğinde dedesi, babası veya bir oğlan kardeşi tarafından bağlanır.
Gelin alma saati gelip çattığında özel olarak süslenmiş gelin taksisi ile “kaynata” taksisinin de aralarında bulunduğu konvoy kız evine varır. Kayınpeder/kaynata ya da onun vekili olarak bir aile büyüğü kız evine girerek emaneti almaya geldiklerini söyler. Bu arada gelin kızın kardeşleri yahut yakınları bir odaya kilitledikleri gelini bahşiş almadan çıkarmazlar. Kısa bir pazarlıktan sonra kaynata uygun bir bahşişi verdikten sonra gelini alır, elinden tutup dışarıda bekleyen gelin arabasına bindirir. Dua yapıldıktan sonra kız evine allahaısmarladık, denilir. Yolda gelin ve kaynata arabalarının önü sık sık kesilerek bahşiş alınır. Gelin yeni evine yine dua ve alkışlar arasında indirilir. Kapıda bekleyen damat ve sağdıç gelinin başı üzerinden bozuk para atarlar. Bu para uğurlu sayıldığından bunlardan kapmaya çocuklar kadar büyükler de hamle yapar (Eskiden gelinin başına paranın yanı sıra bereket olsun diye darı veya buğday da saçılırdı). Battaniye ve kilimler arasında damat gelinin koluna girerek odalarına götürür. Buna Konya’da “koltuğa girme” denilir. Damat yüz görümlülüğünü vererek gelinin duvağını açtıktan sonra birlikte odadan çıkarlar. Orada bulunanların ellerini öptükten sonra damat sağdıçla birlikte ortadan kaybolur. Akşama kadar eve gelmezler. Gelin bir iskemleye oturtulur, gelini görmeye gelen kadınlara gelinin getirdiği dürü ve çeyizler gösterilir. Oğlan evinde kalan aile yakınlarıyla birlikte düğün pilavından kalan “güveyi katma yemeği” yendikten sonra, erkekler topluca camiye yatsı namazına giderler. Damat ile sağdıç da camide namazlarını kıldıktan sonra hemen eve gelip, misafir ve cemaatin toplanmasını beklerler. Herkes toplanınca dualar eşliğinde damadın sırtı yumruklanarak gerdek odasına katılır. Buna “güvey katma” denir. Odada bulunan sağdıç hanımı gelinle damadı el ele tutuşturur. Mutluluk dilekleriyle gelinle damadı baş başa bırakır.
Eskiden gelini yeni evinde elinde bir testi olduğu hâlde kayınvalidesi karşılarmış. Gelinin arabası kapıya yanaştığında kaynana testiyi arabanın önüne fırlatırmış. Testiyi patlatan kaynana sonra geçip gelinin odasına otururmuş. Gelin, elini öpmeye gelirken üstüne bassın da koyun gibi yumuşak huylu olsun diye önüne bir koyun postu sererlermiş. Gelin gözü açık biri ise bu posta basar geçer; zeki biri ise postu kıvırarak koyun gibi olmayacağını gösterirmiş.
C. Düğün Sonrası
Eskiden, düğünden bir gün önce, sağdıcı ve arkadaşlarıyla birlikte hamama gidip yıkanan damat, bir de zifaf gecesinin seherinde, sağdıç tarafından evinden alınır, gusül için hamama götürülürdü. Hamamda yıkanıp çıkan gençler buradan camiye giderek sabah namazlarını kılar, namaz çıkışı kız evine gidip kaynata ve kaynananın ellerini öperlerdi.
Öte yandan damat evden çıktıktan sonra yenge hanım da gelin odasına girer, gelinin yastık altında sakladığı bakirelik alametini alır, oğlanın anasına gösterip teslim ederdi.
Günümüzde ise sabah erkenden odalarından çıkan gelin ile damat, ebeveyn ve diğer aile büyüklerinin ellerini öperler. Bu arada geline “el öpmelik” (bahşiş) verilir. O gün öğleden sonra da “yüz açımı” yapılır. Bu esnada ev, gerek kız ve oğlan evinden gelenlerle gerekse komşuların akınıyla ana baba gününe döner. Misafirlerin karşısına gelinliğiyle çıkan gelin daha sonra bütün elbiselerini birer birer giyerek oradakilere adeta bir defile yapar.
Düğünden sonraki ilk perşembe günü “kız evi daveti” yapılır. Kara yemek takımı hazırlayan kız evi, oğlan evini yemeğe çağırır. Damat davete giderken kayınvalidesine “Düğün esnasında çok gelip gittin; ayakkabın eskimiştir” anlamlı bir ayakkabı hediyesi götürür. Kıza da ana babası el öpmelik verir.
Bu davetin hemen ertesi günü yemekler artsa da artmasa da gelin ve damat kız evine artık yemeye giderler. Kız evinin bu davetini bir hafta sonra oğlan evi verir. Oğlan evi davetinin ardından artık yemeye gidilmez.
Bu davetlerin bitiminde “el öpme” ziyaretleri başlar. Gelinle damat, her iki taraftan aile büyüklerini evlerinde ziyaret ederek el öperler. Bu ziyaretler sırasında gelin ve damadın el öpmelikleri unutulmaz.
Düğünün kırk gün sonrasında yapılan “kırk hamamı” ile Konya’daki düğün tören ve uygulamaları sadece tatil edilir. Zira sırada düğüne bağlantılı doğum ve sünnet tören uygulamaları olanca zahmetiyle onları beklemektedir.

KAYNAKÇA:
ERDOĞAN, Abdülkadir (1937), “Konya’da Düğünler”, Konya, Haziran, sy. 10, s. 617-626.
HALICI, Nevin (2009), “Geleneksel Kültürümüzde Yoklama”, Zaman, İstanbul 6 Aralık/Pazar.
ODABAŞI, A. Sefa (1999), Geçmişten Günümüze Konya Kültürü, Konya, s. 121-136.
ÖZKAFA, Adnan (2010), Gonya Kitabı, Konya, s. 105-113.
SURAL, Mahmut (1961, 1962), “Konya’da Eski Düğünler I, II”, Türk Folklor Araştırmaları, C. VII, S. 149, 155, s. 2575-2576, 2748-2750.
                                 (1975), “50 Yıl Önceden Bu Yana Her Yönüyle Konya”, Yeni Konya, Konya 5 Aralık, s. 3.
Kaynak Kişiler:
Müfide KOÇBEKER (Konya 1937), Saime YARDIMCI (Konya 1944).



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder