Ali
IŞIK
İnsan hayatında başlıca üç önemli geçiş
dönemi vardır. Bunlar, doğum, evlenme ve ölümdür. Bunlardan
evlenme, içtimaileşme sürecinin en önemli aşamasını oluşturur. Kıza ve erkeğe yeni
bir içtimai vaziyet kazandıran evlenme; aileler arasında kurulan dayanışmayı, içtimai
ve iktisadi münasebetleri belirlemesi ve düzenlemesi bakımından, her zaman ve
her yerde önemli bir olay olarak görülmüştür. En küçük içtimai kurum olan aile,
dolayısıyla, kültürel yapının da temelini oluşturur. Cihanşümul bir karakter taşıyan
evlenme; dünyanın her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği
kural ve kalıplara uydurularak gerçekleştirilir.
KONYA’DA EVLENMENİN/DÜĞÜNÜN
SAFHALARI
Düğün,
evlenmenin bir cüzü olmasına rağmen Konya’da bu cüz, bütününün yerini almıştır.
Bizde Konyalının bu kabulüne uyarak evlenme tabirinin yerine “düğün”ü
yeğleyeceğiz. Konya’da “Düğün, kırk düğüm” denilen düğünün ananevi merhale ve kaideleri
vardır. Konya’da düğünün ilk merhalesi yaygın kullanımıyla “dünürlük” yahut da
“dünür gezme”dir.
A. Dünür Gezme/Dünürlük
(Kıza Bakma/Görücülük)
Konya’da ananevi olarak dünür
gezmeleri (görücülük) pazartesi, perşembe ve cuma günleri öğleye kadar
yapılırdı. Bunun için gelinlik çağında kızı olan evlerin iç ve dış temizliğine
bu günlerde daha bir özen gösterilirdi. Dünür gezmeleri, oğlan anasının yanında
güvendiği yakınlarından birkaç kadın olduğu hâlde yapılır ve önceden dikkat
çeken veya tavsiye edilen kız evleri ziyaret edilir. Ziyaret edilen evin kızı
süslenerek gelen konukların ellerini öper. Bu arada kız bakmaya gelen kadınlar
ev sahibine fark ettirmeden evin temizlik ve düzenini kontrol ederler. Kızın
kahve, şeker, kolonya vb. ikramı esnasında görücüler kızın fiziğine,
davranışlarına, konuşmasına bakarlar. Hatta kızın dişlerini görmek için onu
güldürmeye çalışırlar.
Ziyaretlerin akabinde
uygun gelin adayları oğlan evinde değerlendirilip oğlanın fikri de alındıktan
sonra dünür olunacak kız evine görücüler bir kere daha giderek: “Allah’ın emri
ile kızınıza dünürüz” derler. Kız tarafı bu isteği olumlu karşılarsa:
“Babasıyla bir konuşalım” diyerek bu kanaatlerini hissettirirler. Bu istek,
kızın aile büyükleri arasında istişare edilir. Bu esnada da damat adayı ve
ailesi soruşturulur; gerekirse istihareye
yatma gibi uygulamalar yapılır. Kız evinin bu araştırma, düşünme
safhasında, zaman zaman oğlan evinin ziyaretleri, ufak tefek de hediyeleri
olabilir. Olayın bu safhasında araya soğukluk girmesin diye soğuk su bile
içilmediği gibi işler dürülmesin diye de baştan alınan örtüler dürülmez.
İstişare ve soruşturma neticesinde kız evinde olumsuz bir kanaat oluşmuşsa,
oğlan evine: “Kısmetinizi başka kapıda arayın” kararı bildirilir. Kız evinin bu
hayırlı teklifi kabul etmesi hâlinde oğlan evine: “Erkek dünürcüleriniz
gelsin.” denilir.
a. Nişan, Şerbet: İki
taraf arasında belirlenen günün akşamı (genellikle bir perşembe akşamı) oğlan
tarafı aile büyükleri ya da yakınlarıyla kız evine “erkek dünürlüğü”ne
giderler. Bu ziyarette gelin kızın “mehr (mihr)”i ve bu mihre mahsup edilmek
üzere kıza alınacak ev ve ziynet eşyaları ile “he dimelik” yani, kızı verdim,
denildiği için alınacak para miktarı konuşulur (Kızın mihri dinî nikâhtan önce
kızın babası tarafından bir liste hâlinde yazılır ve damat ile babasına imza
ettirildikten sonra muhtara tasdik ettirilip kız babası tarafından saklanır).
Bu görüşmeyi müteakip Kur’an’dan bir aşır okunup dua edildikten sonra
misafirlere “sıcak şerbet” ikram edilir. Oğlan evinin büyüklerine ikinci bir
şerbet daha getirilir. Bu şerbeti içenler şerbeti sunan gençlere bahşiş
verirler. Ailelerin vardığı karara göre ayrıca bir nişan yapılmayacaksa,
gençlerin yüzükleri bu esnada takılabilir.
Sıcak şerbetin
içilmesinden sonra oğlan evi kız evine, kız evi oğlan evine “mübarek
gezme”lerine gider. Bu gezmeler esnasındaki oturup kalkmalara özen gösterilir.
İki taraf da yanlış anlamalara fırsat verecek hareket ve imalardan kaçınırlar.
b. Yoklama ve Dürü: Önce
oğlan evinin hısım akraba ve komşularından oluşan on-on beş hanım müstakbel
kaynananın riyasetinde ufak tefek hediyelerle kız evine “yoklama” ziyaretine
gider. Ardından kız evi de aynı şekilde küçük hediyelerden oluşan “şerbet
dürüsü” ile oğlan evini ziyaret eder. Yoklama hediyeleri gelinin makyaj
malzemesi, çantası, ayakkabısı, terliği, iç çamaşırları, başörtüsü, çorabı gibi
eşyalardan; dürüde ise damadın tıraş takımı, iç çamaşırları, mendili, gömleği,
kravatı, ayakkabısı, terliği, yatak çarşafı, yastık kılıfı vb.den oluşur;
bunlar işlemeli bohçalar içerisinde takdim edilir. Dürüler iki tarafın
anlaşmasına göre sadece gelinle damat için olabileceği gibi, ailelerin ekonomik
güçlerine göre birinci dereceden akrabaları kapsayacak şekilde hazırlanabilir.
Bu takdirde aile bireylerinin dürü bohçaları ayrı ayrı düzenlenir; açılma
zamanı geldiğinde de görevli bir kadın tarafından hediyenin sahibi ile nevi
yüksek sesle ilan edilir. Yoklamalarda misafirlere Konya’ın “kara yemek takımı” ikram edilir.
Konya’da sıcak şerbetten
başka sadece kadınlar arasında olan bir şerbet daha vardır. Aynı zamanda
gençlerin nişan töreni olan bu şerbete uzaktan yakından bütün akraba ve tanıdık
kadınları okuyucular vasıtasıyla davet olunurlar. Bu törene katılım fazla
olacağından genellikle bir salon tutulur. Davetlileri eğlendirmek için zilli
def çalıp türkü söyleyen kadınlar, ilahi okuyan hoca kadınlar veya minnoşlarla
çengiler tutulurdu. Konya’ın Muhacir Pazarı semtindeki Abdülaziz Mahallesi’nde yaşayan ve ud, cümbüş, keman, darbuka
çalıp şarkı-türkü okuyan, zille raks eden Roman kadınlar “minnoş” olarak
anılırdı.
Şerbete davet edilenler
“bırakıntı”larını alarak bu törene icabet ederler. Konya’da, içtimai dayanışma
amaçlı ve yeni yuva kuracakların ömürleri boyunca işlerine yarayacak eşyalardan
oluşan hediyelerin adı bırakıntıdır. Bırakıntılar genellikle para, altın
takılar, ev ve mutfak araç gereçlerinden oluşur. Bırakıntı idaresini “natır”
adı verilen kadınlar yapardı. Bunlar hediyeleri ve sahiplerini yüksek sesle
ilan ederlerdi. Günümüz düğünlerinde hediyeler artık bırakıntı olarak
anılmadığı gibi natırlık da unutulmuştur.
Düğünün bundan sonraki
aşamasında kız evi oğlan evine şerbet dürüsü götürür. Şerbet dürüsünde oğlana
yüzüğü, beyaz kenarlı kıvratma gömleği, elbisesi, kravatı, altın kravat iğnesi
ve kol düğmeleri, mendili, çorabı, pijaması, terliği, tıraş takımı, örme para
kesesi hatta sigara tabakası takımı (tabaka, ağızlık, örme tütün kesesi)
hazırlanır. Bu eşyalar önce patiska, sonra ipek, daha sonra da mıhlama dürü
bohçalarına yerleştirilir. Kayınpeder, kayınvalide, görümce ve çelebiler
(kayın), dede ve nineye hediyeleri ayrı ayrı bohçalanır. Hazırlanan bütün
bohçalar tekrar büyük bir bohçada birleştirilir. Üzerine bir kutu
şeker/çikolata veya bir tepsi baklava konularak oğlan evine gönderilir. Dürü
götürene hediye veya bahşiş verilir. Bu dürünün olmazsa olmazı kaynanaya takdim
edilecek “kıllıkurt” yahut “filize” iğne oyalı yazmadır. Bunun yokluğu nişanın
bozulmasına sebep olabilirdi.
Şerbet dürüsünde oğlan
için şekerci veya kuruyemişçilere hazırlatılmış, al kreplerle süslenmiş çetnevir
sinisi de bulunur.
Düğün hazırlığının
sıradaki merhalesi “esbaba (elbiseye)” girmedir. Kararlaştırılan bir günde
aileler düğünün giysi alışverişine çıkarlar. Bu alışveriş esnasında
oluşabilecek küçük kırgınlık ve küslükler alışveriş sonrası ünlü bir kebapçıda
yenen fırın kebabıyla tatlıya bağlanır.
c. Nikâh: Konya’da
dinî ve resmî nikâh genellikle birbirine yakın tarihlerde kıyılır. Konya’da
geleneksel olarak büyü ve ilaca inanıldığından dinî nikâhlar gizli tutulur.
Sadece kız ve oğlan evinin bildiği nikâh günü damat birkaç aile büyüğü ve bir
hoca ile birlikte kız evine gider. Bu nikâh esnasında genellikle gelin ya kapı
arkasında durur ya da yerine ailesinden bir vekili katılır.
ç. Sandık Gönderme ve
Yorgan Kaplama: Nikâhtan sonrası -düğünden bir hafta
önce- kız evine sandık gönderilerek burada “yorgan kaplaması” yapılır. Bu günlerde yine kara takım yemekleri
ve çetnevirler düzülür. Bu vesileyle özellikle genç kız ve gelinler kız evinde
oynaşıp eğlenirler. Oğlan evinden içine gelin kız için türlü hediyeler
konularak kız evine gönderilen sandık kızın çeyizleriyle doldurulup gerisin geriye oğlan evine “çeyiz asma”ya
götürülür. “Ağırlık” da denilen bu son dürü de laf söz çok olur. Kızın çeyizi
az görülürse: “Anası uyumuş, kızı büyümüş” denilerek hoşnutsuzluk aşikâr
edilir.
Sandıktan sonra oğlan ve
kız evinden birer “hamam ustası” ayarlanıp iki tarafın genç kızları “gelin
hamamı”na gider. Gelin yıkandıktan sonra saçları örülürken saç altınları
unutulmaz.
Düğünden önceki son akşam
kız evinde kına, oğlan evinde zamah yapılır.
B. Düğün Günü
Konya düğünlerinde oğlan
evinin pilav dökmesi olmazsa olmazlardandır. Eskiden bu pilavın hakkını verecek
usta aşçı sayısı çok fazla olmadığından aşçı düğün gününden çok önceleri
ayarlanırdı. Şimdilerde yemek fabrikalarına havale edilen Konya düğün pilavları,
eskiden tam bir mahalle dayanışmasının ürünüydü. Tandır ekmeğinin yapılmasından
pirincin ayıklanmasına; kazan, kepçe, tas, tabak, kaşık ve büyük sofra
sinilerinin tedarik edilmesinden yemek servisine ve bulaşıkların yıkanmasına
kadar her hizmete bütün komşular seferber olurlardı.
Düğün pilavı hazırlıkları
düğünden bir gün önce başlar. O günün akşamı düğün evinde hizmet edenlerle
misafirlere etli tirit ikram edilir. Sabahında misafirlere ikrama başlamadan,
geceden hazırlanan pilav ve diğer yemek kazanlarının sabah namazından çıkan
cami cemaatince “kazan açma” merasimi gerçekleştirilir. Aşçı hazırladığı
yemeklerden birer numuneyi sofraya konacak kaplarına alarak yanlarında kaşıklar
olduğu hâlde kazanı kapatan sinilerin üzerine kor. Cami imamının veya yetkin
bir kişinin yaptığı duadan sonra hep birlikte bu yemeklerin tadına bakarlar. Bu
sırada aşçının bahşişi unutulmaz.
Kazanlar böylece
açıldıktan sonra yoğurt çorbası, etli pilav, irmik helvası, bamya, pilav, zerde ve hoşaftan oluşan
düğün pilavı ikramı başlar. Günümüzde Konya düğün pilavlarındaki en önemli
değişiklik ette olmuştur. Konya’da geleneksel olarak pilavın üzerinde bütümet
ikram edilirken davetlilerin kalabalıklaşması sonucu gerek yapım zorluğu,
gerekse daha masraflı oluşu sebebiyle bu ikram kavurmaya dönüşmüş; hoşafın
yerini de hazır meyve suları almıştır.
Düğün pilavı esnasında
kız evinden pilava katılamayanlar unutulmaz; onlara da “kapama” adıyla düğün
yemeklerinden gönderilir.
Düğün günü sabahının
erken saatlerinde yapılan diğer uygulamalar da “damat tıraşı” ile “gelin başı”
yapımıdır. Tıraşını olan damada damatlıkları giydirilir. En son bir hoca veya
yetkin bir kişi dua eşliğinde damadın ceketini giydirir. Bu arada yakınları
damadın cebine bahşiş koyarlar. Günümüzde kuaför salonlarında yapılan gelin
başı ve gelinlik uygulamaları geçmişte bu işte ustalaşmış kadınlar tarafından
kız evinde gerçekleştirilirdi. Gelinliğini giyen kızın al kuşağı da dualar
eşliğinde dedesi, babası veya bir oğlan kardeşi tarafından bağlanır.
Gelin alma saati gelip çattığında
özel olarak süslenmiş gelin taksisi ile “kaynata” taksisinin de aralarında
bulunduğu konvoy kız evine varır. Kayınpeder/kaynata ya da onun vekili olarak
bir aile büyüğü kız evine girerek emaneti almaya geldiklerini söyler. Bu arada
gelin kızın kardeşleri yahut yakınları bir odaya kilitledikleri gelini bahşiş
almadan çıkarmazlar. Kısa bir pazarlıktan sonra kaynata uygun bir bahşişi
verdikten sonra gelini alır, elinden tutup dışarıda bekleyen gelin arabasına
bindirir. Dua yapıldıktan sonra kız evine allahaısmarladık, denilir. Yolda
gelin ve kaynata arabalarının önü sık sık kesilerek bahşiş alınır. Gelin yeni
evine yine dua ve alkışlar arasında indirilir. Kapıda bekleyen damat ve sağdıç
gelinin başı üzerinden bozuk para atarlar. Bu para uğurlu sayıldığından
bunlardan kapmaya çocuklar kadar büyükler de hamle yapar (Eskiden gelinin
başına paranın yanı sıra bereket olsun diye darı veya buğday da saçılırdı).
Battaniye ve kilimler arasında damat gelinin koluna girerek odalarına götürür.
Buna Konya’da “koltuğa girme” denilir. Damat yüz görümlülüğünü vererek gelinin
duvağını açtıktan sonra birlikte odadan çıkarlar. Orada bulunanların ellerini
öptükten sonra damat sağdıçla birlikte ortadan kaybolur. Akşama kadar eve
gelmezler. Gelin bir iskemleye oturtulur, gelini görmeye gelen kadınlara
gelinin getirdiği dürü ve çeyizler gösterilir. Oğlan evinde kalan aile
yakınlarıyla birlikte düğün pilavından kalan “güveyi katma yemeği” yendikten
sonra, erkekler topluca camiye yatsı namazına giderler. Damat ile sağdıç da camide
namazlarını kıldıktan sonra hemen eve gelip, misafir ve cemaatin toplanmasını
beklerler. Herkes toplanınca dualar eşliğinde damadın sırtı yumruklanarak
gerdek odasına katılır. Buna “güvey katma” denir. Odada bulunan sağdıç hanımı
gelinle damadı el ele tutuşturur. Mutluluk dilekleriyle gelinle damadı baş başa
bırakır.
Eskiden gelini yeni
evinde elinde bir testi olduğu hâlde kayınvalidesi karşılarmış. Gelinin arabası
kapıya yanaştığında kaynana testiyi arabanın önüne fırlatırmış. Testiyi
patlatan kaynana sonra geçip gelinin odasına otururmuş. Gelin, elini öpmeye
gelirken üstüne bassın da koyun gibi yumuşak huylu olsun diye önüne bir koyun
postu sererlermiş. Gelin gözü açık biri ise bu posta basar geçer; zeki biri ise
postu kıvırarak koyun gibi olmayacağını gösterirmiş.
C. Düğün Sonrası
Eskiden, düğünden bir gün
önce, sağdıcı ve arkadaşlarıyla birlikte hamama gidip yıkanan damat, bir de
zifaf gecesinin seherinde, sağdıç tarafından evinden alınır, gusül için hamama
götürülürdü. Hamamda yıkanıp çıkan gençler buradan camiye giderek sabah
namazlarını kılar, namaz çıkışı kız evine gidip kaynata ve kaynananın ellerini
öperlerdi.
Öte yandan damat evden
çıktıktan sonra yenge hanım da gelin odasına girer, gelinin yastık altında
sakladığı bakirelik alametini alır, oğlanın anasına gösterip teslim ederdi.
Günümüzde ise sabah
erkenden odalarından çıkan gelin ile damat, ebeveyn ve diğer aile büyüklerinin
ellerini öperler. Bu arada geline “el öpmelik” (bahşiş) verilir. O gün öğleden
sonra da “yüz açımı” yapılır. Bu esnada ev, gerek kız ve oğlan evinden
gelenlerle gerekse komşuların akınıyla ana baba gününe döner. Misafirlerin
karşısına gelinliğiyle çıkan gelin daha sonra bütün elbiselerini birer birer
giyerek oradakilere adeta bir defile yapar.
Düğünden sonraki ilk
perşembe günü “kız evi daveti” yapılır. Kara yemek takımı hazırlayan kız evi,
oğlan evini yemeğe çağırır. Damat davete giderken kayınvalidesine “Düğün
esnasında çok gelip gittin; ayakkabın eskimiştir” anlamlı bir ayakkabı hediyesi
götürür. Kıza da ana babası el öpmelik verir.
Bu davetin hemen ertesi
günü yemekler artsa da artmasa da gelin ve damat kız evine artık yemeye
giderler. Kız evinin bu davetini bir hafta sonra oğlan evi verir. Oğlan evi
davetinin ardından artık yemeye gidilmez.
Bu davetlerin bitiminde
“el öpme” ziyaretleri başlar. Gelinle damat, her iki taraftan aile büyüklerini
evlerinde ziyaret ederek el öperler. Bu ziyaretler sırasında gelin ve damadın
el öpmelikleri unutulmaz.
Düğünün kırk gün
sonrasında yapılan “kırk hamamı” ile Konya’daki düğün tören ve uygulamaları
sadece tatil edilir. Zira sırada düğüne bağlantılı doğum ve sünnet tören
uygulamaları olanca zahmetiyle onları beklemektedir.
KAYNAKÇA:
ERDOĞAN, Abdülkadir
(1937), “Konya’da Düğünler”, Konya, Haziran, sy. 10, s. 617-626.
HALICI, Nevin (2009), “Geleneksel
Kültürümüzde Yoklama”, Zaman, İstanbul 6 Aralık/Pazar.
ODABAŞI, A. Sefa (1999), Geçmişten
Günümüze Konya Kültürü, Konya, s. 121-136.
ÖZKAFA, Adnan (2010), Gonya
Kitabı, Konya, s. 105-113.
SURAL, Mahmut (1961,
1962), “Konya’da Eski Düğünler I, II”, Türk Folklor Araştırmaları, C.
VII, S. 149, 155, s. 2575-2576, 2748-2750.
(1975), “50 Yıl Önceden Bu Yana Her Yönüyle
Konya”, Yeni Konya, Konya 5 Aralık, s. 3.
Kaynak Kişiler:
Müfide KOÇBEKER (Konya
1937), Saime YARDIMCI (Konya 1944).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder