22 Şubat 2023 Çarşamba

YAYIMLANMASI SONRASI KONYA VİLAYETİ HALKİYAT VE HARSİYATI ÜZERİNE YAZILAN YAZILAR VE YAPILAN TENKİTLER -2

 

Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı’nın kitap olarak okuyucusuyla buluşması üzerine 1926 yılının sonlarına doğru Ankara’da yayımlanan Hayat dergisinde aşağıdaki tanıtım yazısı yayımlanır.

 

Kitabiyat

Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı – Müellifleri: Sadeddin Nüzhet, Mehmet Ferit – Konya Vilayet Matbaası – 1926 – s. 347

 

Halk Edebiyatına Ait Bir Eser

On dokuzuncu asra bütün müellifler tarih asrı diyorlar. Filvaki bu asırda tarihî şuur uyanmış, beşerî kitleler benliğini yoklayan bir fert gibi mazisine dönmek ve onu anlayıp ilerlemek istemiştir. İşte (halkiyat: folklor – folk-lore) denen tetkikler bu ilhamın eserleridir.

Garpta on dokuzuncu asrın bidayetinden itibaren bu nevi tetebbuata hararetli bir surette başlanılmıştır. “Hars” denen manevi varlık asıl lüb [iç, öz] ve esasını, hakiki halk kitlesinin sinesinde saklıyor. Millî şiirler (Nu. 5) bu esasın başlıca usareleridir. Bilhassa demokrasi cereyanlarıyla rabıtadar olan bu nevi edebiyat tetkikleri cereyanı, bizde yirminci asrın ilk senelerinde uyandı. Bu uyanışın eserlerine vakit vakit şahit olduk ve olmaktayız. İşte Konya’da iki muallimin birkaç ay evvel neşrettikleri (Konya Halkiyat ve Harsiyatı) adlı eser bu eserlerin en çok dikkate şayan olanlarından biridir.

Eser, halkçılığın neşetini izah eden bir başlangıç ile başlıyor ve ondan sonra fasıllar takip ediyor. İlk fasıl şairlere aittir. Hecai [alfabetik] bir silsileyle tab’an Konya ve mülhakatına mensup şairlerin veladet, irtihal tarihleriyle, hususi hayatlarına ait bazı satırlar görülmektedir. Bu şairler arasında bazı klasik şairlere de tesadüf ediliyor: Mevlâna, Sadreddin Konevi, Senayi... gibi. Esasen müellifler, eseri yalnız saz -halk şairlerine değil; kalem- saray şairlerine de inhisar ettirmişlerdir. Şöyle böyle seksen kadar şairin tercüme-i hâllerine ait portreler ve eserlerinden numuneler, eserin hemen hemen nısfını [yarısını] ihtiva ediyor.

İkinci fasıl Konya ve civarında toplanan ve millî nazım şekillerinden biri olan (mâni)lerden ibarettir. Mânilerin ihtiva ettiği hislerin (lirizm) nev-i edebisine mensup olduğu ileri sürülerek bu nevi hakkında ansiklopedik malumat verilmiş, halk arasında mânilerin terennüm ve tebliğ tarzlarından bahsedilmiştir. Halk edebiyatı ile bir parça meşgul olanlar, bu mânilerin ne büyük zahmet ile toplandığını idrak ederler.

Müteakip fasıllar çok kısadır. Ninni, türkü, ağıt, bilmece, darbımeseller, kinayeler, dilek ve ilençler, adlar... mütebaki sekiz faslın mevzularını gösteriyor. Müellifler bu serlevhalar altında toplamış oldukları malzemeyi sadece kayıt ve tespit etmişler ve her nevi hakkında kısa malumat vermişlerdir. Kitabın hatimesinde, eserin tertibinden sonra, elde edilmiş bazı malumat görülmekte ve bunu da küçük bir lügat takip etmektedir.

*

Tarihî eserlerde iki tarz görünür. Ya anasıra [unsurlara] ve malzemeye ehemmiyet verilir. O zaman müellif sadece toplayıcıdır. Tetkik sahası ne ise o sahaya ait bilgileri sadakatli bir surette cemetmiştir. Veyahut anasıra ehemmiyet vermekle beraber fazla olarak tahlil ve terkip nazar-ı itibara alınır. Tarihî malzeme üzerinde evvelen şe’ni [gerçek] tetkiklerden ilmî izahlar, sonra felsefi fikirler yürütülür. Bunlardan evvelki neve (école narrant-hikâyevi mektep), ikinci neve (analyse et synthése historique-tarihî tahlil ve terkip) diyebiliriz.

Konya Halkiyatı, birinci nevi eserlerdendir. Müellifler; bütün gayretlerini anasıra vermişler, mümkün olduğu kadar fazla edebî malzeme tedarikini düşünmüşlerdir. Bu saik iledir ki saz ve kalem şairleri karıştırılmış, mesela:

 

Gülmedim dünyaya geldim geleli

Ne kara yazılı garip başım var

Ben kendimi bilip aklım ereli

Akar gözlerimden kanlı yaşım var!

 

Parçasının kaili [söyleyeni] halk şairi Figâni ile, bilfarz Mevlâna, Sadreddin Konevi, Senayi... gibi klasikler bir arada gösterilmiş, Rüştü Efendi ve Namdar Rahmi ile Naci Fikret... beyler gibi henüz yazıları ve şahsiyetleri edebî tarihe mal olmamış muasırlara ait parçalar esere ilave edilmiştir.

Tarihî usul bakımı ile telifi biraz güç olan bu noktalar, genç müelliflerin harsi hizmete ait samimi arzu ve emelleri yanında hiç şüphesiz ehemmiyetle düşünülemez. (Konya Halkiyat ve Harsiyatı)nın bu cihetten mütalaası, muzaaf [kat kat] bir kıymet iktisap etmektedir. Avrupa’nın on dokuzuncu asrın mebdeinden itibaren edebî tarih sahasında takip bu demokratik cereyanın, bizde ilk fiilî eseri teşkil etmesi, ona verilecek kıymet için kâfi bir miyardır. Diğer taraftan beklediğimiz edebiyat müverrihi, Anadolu cemiyetinin halkı edebiyatını tetkik ettiği zaman, Anadolu’nun kadim tarihi merkezine ait kıymetli bir vesika olarak (Konya Halkiyatı)nı görecektir. Bu itibar ile eserin memba olmak nokta-i nazarından ayrı bir kıymeti biçilmiş oluyor.

Anadolu’nun halkı edebiyatına karşı ilk temayülü bir müsteşrikte görmüş idik. Bu, bizim için ne kadar hicaplı bir hadise idi! bereket versin, Konya maarifinin iki kıymetli uzvu olan Saadeddin ve Ferit beyler bu hicabı kısmen kaldırdılar. Anadolu harsı namına kendilerine ne kadar teşekkür edilse azdır.

*

(Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı)nın aziz karilerine takdim ederken bu vesile ile Anadolu edebiyat tarihine dair bir düşüncemi ilave etmek istiyorum:

Memleketin umumi edebiyat tarihi bir vahdet arz eder. Bu vahdeti vücuda getirmek cidden müşküldür. Bizde son rubu [çeyrek] asır zarfında görünen edebî ve tarihî intibah [uyanış], daha ziyade menşe edebiyatına taalluk ediyor. Bu menşeinin tetkikinden sonra hiç şüphesiz edebî tekâmül zincirinin ortası olan Anadolu edebiyatı tamik edilecektir [araştırılacaktır]. Fakat (cehd-i ekal [en az gayret]) kanununa taban umumi edebiyat tarihinin tedvinini temin etmek üzere her şeyden evvel mevzuu ve muhiti edebiyat tarihleri, bilhassa Anadolu tarihinde siyasi ve harsi merkez olmak mahiyetini gösteren bazı büyük şehirlerin mıntıkavi halkiyatı vücuda getirilirse çok istifadeli bir şey olacaktır. Biz bu tasavvurumuzun, ilk tatbikatını görmekle derin bir memnuniyet hissediyoruz.

25 Kânunuevvel 926 – Ankara

Z. F. (1927) (Nu. 6)

 

Yukarıdaki yazının yayımlanmasından bir ay sonra Halkiyat ve Harsiyat üzerine bir tanıtım yazısı da Millî Mecmua’da (İstanbul) yayımlanır. Mehmet Halit Bayrı bu tanıtım yazısında Halkiyat ve Harsiyat’ı önce övüp ardından da tenkitlerini sıralar. Bayrı’ya göre ilmî usuller gözetilmeden az bir emekle hazırlanan kitapta Konya’nın saz şairlerine/âşıklarına ve şiirlerine yeterince yer yerilmediği, kitapta yer alan folklor türleri üzerine açıklayıcı bilgiler yer almadığı gibi eserin tertip ve tasnifinde ciddi bir usul takip edilemediğinden kitap karmakarışık bir hâl almıştır.

 

Kitabiyat:

Konya Halkiyat ve Harsiyatı

Müellifleri: Konya Erkek Muallim Mektebi edebiyat muallimi Sadeddin Nüzhet ve [r]uhiyat muallimi Mehmet Ferit beyler, Konya 9[2]6, Vilayet Matbaası 347 sahife.

 

“Halkiyat” denilen marifet şubesinin şümulü dâhiline giren herhangi bir mevzua memleketimizde şimdiye kadar temasa cesaret edilemediğini görerek müteessir oluyorduk, birkaç ay evvel ilk defa Konya Erkek Muallim Mektebinin iki genç hocası, Sadeddin Nüzhet ve Mehmet Ferit beyler bize “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı” unvanı altında bir cilt vermekle hepimizi memnun ettiler. Eser nasıl bir mahiyet arz ederse etsin, mesailerinden dolayı müelliflerini takdir ve tebrik etmek borcumuzdur.

Kitap bir buçuk sahifelik küçük bir mukaddime ile on fasıld[ır] ve bir de lügatçeden mürekkeptir. Müelliflerinin mukaddimede söylediklerine nazaran “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı” ilmî usullere tebaan tedvin edilmiş bir eser olmaktan ziyade, bir nüve, bir ilk adım, bir örnekten ibaret olup kısa bir zamanda meydana getirilmiştir. Bu itiraf, esere verilecek kıymetin derecesini daha iptidada tayin etmekle beraber, biz yine yaprakları birer birer çevirerek muhtevalarını tanımak ve hükmümüzü ondan sonra tespit etmek arzusundan feragat edemedik.

Kitabın birinci faslı, Konya vilayeti şairlerine tahsis edilmiştir. Yüz kırk iki sahife tutan bu fasılda bilhassa aradığımız, Konya’nın yetiştirdiği saz şairleri, diğer tabirle âşıklar idi. Hâlbuki burada, Konya’ya mensup saz şairlerine, hatta bunların Âşık Ömer gibi Türk vatanının her tarafında şöhret kazanmış, okunmuş, söylenmiş, hırz-ı can edilmiş [can gibi saklanılmış] olanlarına bile tesadüf edemedik. Tarih ve tezkire-nüvislerimizin [tezkire yazanlarımızın] hiç bahsetmedikleri saz şiiri, asırlarca Türkiye’nin her köşesinde, basık ve karanlık köy odalarından vezir konaklarına, mahalle kahvehanelerinden serhat kulelerine kadar bilaistisna her yerde okunmuş, dinlenmiştir, saz şairleri, klasik edebiyat hadimleri derecesinde, belki onlardan da fazla rağbet ve hürmet görmüştür, buna rağmen saz şiirinin mahiyet ve kıymeti, menşe ve tekamülü henüz izah olunamadığı gibi saz şairlerinden herhangi birinin şahsı ve eseri üzerinde de hâlâ (Nu. 7) ciddiyetle tevakkuf edilememiştir [durulamamıştır]. “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” tarzında az çok bir emek sarfıyla elde edilmiş bir mahsul içinde saz şiirine, saz şairlerine, mühim bir mevki ayrılması iktiza ederken bu muktezanın ihmali, bize büyük bir nakısa şeklinde göründü. Her zaman tetebbuu kabil olan klasik şairlerimizin tercüme-i hâllerine ait birkaç satırın eski tezkirelerden kopya edilmesi “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” ismini taşıyan bir eser için, herhâlde fazla bir meziyet teşkil etmemesi gerektir.

“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın mânilerden bahsedilen ikinci faslı, birinci fasla takaddüm eden nispî kıymetle derhâl dikkati celp eder. Mâniler halk edebiyatımızın büyük bir hususiyet gösteren en zengin kısmı ve aynı zamanda en ziyade müteammim [yaygın] nevidir. Mâni inşadı, memleketimizin uzak, yakın bütün köşelerinde öteden beri anane hâline gelmiş, irticale çok müsait olduğu cihetle büyük şehirlerden küçük kasabalara, hatta fakir köylere kadar her tarafta mâni söyleyen nice kimselere tesadüf olunmuştur. Bu itibar ile bizde mânilerin ve mâni söyleyenlerin adedini tespit etmek mümkün görünmez.

“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nda mânilerin menşe ve tekamülüne dair hemen hiç malumat verilmeksizin, bunların şekline, bünyesine ait basit birkaç satırla iktifa edilmiştir. Hâlbuki pek eski bir tarihe malik olan mânilerin hangi sebep ve tesir altında hangi membadan çıktığını anlatmak pek lüzumsuz addedilemez. Kitaba derç edilen mâniler, takriben dört yüze baliğ olmakta ise de, bunların içinde tahsisen Konya’ya mensup olanlar azdır. Halk edebiyatımızın en mebzul mahsul veren bu nev’inin nasıl doğup, ne suretle inkişaf ettiği izah olunmadığına göre, hiç olmazsa Konya muhitinden nebean eden [doğan] bütün mânileri toplamak, eser sahipleri için bir gaye olmağa layık görülebilirdi. Bu hususa o kadar ehemmiyet atfedilmemesi bizi kitabın bu faslını da tam bula[ma]mak zaruretinde bırakıyor ki, bundan dolayı ne derece teessüre kapılsak hakkımız vardır, sanırız.

“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın üçüncü faslı (sahife 179-184) ninniler, dördüncü faslı (sahife 180-207) türkülere, beşinci faslı (sahife 209-219) ağıtlara, altıncı faslı (sahife 211-233) bilmecelere, yedinci faslı (sahife 235-314) mesellere, tabirlere, fıkralara, sekizinci faslı (sahife 315-317) kinayelere, dokuzuncu faslı (sahife 319-324) dileklere, ilençlere, onuncu faslı (sahife 325-330) Türk adlarına hasredilmiştir. Bu fasılların her biri hakkında ayrı ayrı mütalaa dermeyanı kabil olmakla beraber, biz bundan sarfınazar ederek birinci ve ikinci fasıllar için söylediklerimizin kısmen, kitabın diğer fasıllarına da teşmil edilebileceğini kayıt ile iktifa edeceğiz.

Her uzvu ayrı ayrı alınmayarak umumi heyetle tetkik edilecek olursa denilebilir ki, “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” halkiyat ile iş[ti]gal edecekler nezdinde hakiki bir hazine, kıymettar bir malzeme müdehharı [toplaması] şeklinde telakki edilmeğe müsait bir istidat gösterememiştir. Şu kadar ki, eserin tertip ve tasnifinde ciddi bir usul takip edilemediği cihetle bu hazine karma karışık bir hâl, iptidai bir mahiyet almış, hele her faslın başına o faslın ihtiva ettiği malzeme nev’ine ait izahatı havi olmak üzere ilave edilen sahifeler, kitabın hüviyetini tasrih edeceği yerde iğlak eylemiş [kapamış, karıştırmış], binaenaleyh gayesiz, manasız kalmıştır. Harsi malzemenin cemi bile elyevm bazı bilgilere ve bahusus bunların tedvini yüksek bir ihtisasa mütevakkıftır. “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” müelliflerinin bundan haberdar olmadıklarını iddia edemeyiz. Fakat teliflerinin bizi böyle bir iddiayı tahrike sevketmesi mümkündü. Bu imkânı selp eden [ortadan kaldıran] saileri [çalışanları], Sadeddin Nüzhet ve Mehmet Ferit beylerden Konya halkiyatına, harsiyatına dair ilmî etütler beklememize de sebep oluyor. İntizarımızın [beklentimizin] hayal inkisarıyla [kırıklığıyla] neticelenmeyeceğini ümit ederken genç muallimleri eserleri vesilesiyle tekrar tebrik etmekten kendimizi alamıyoruz.

30 Kânunusani 1927

Mehmet Halit [Bayrı] (1927b) (Nu. 8)

 

Sadeddin Nüzhet Bey, Mehmet Halit Bey’in bu tenkitlerine karşı Mehmet Ferit Bey ve kendisini aşağıdaki yazıyla savunur.

 

Konya Halkiyat ve Harsiyatı Hakkında

Mehmet Halit Beyefendi’ye

(79) numaralı Millî Mecmua’da (Konya Halkiyat ve Harsiyatı) adlı eserimiz hakkındaki tenkitlerinizi okudu. Takdir ve tebriklerinize teşekkür ederim. Yalnız bazı noktalara ait müdafaalarımı müsaadenizle madde madde tespit edeceğim:

1- “Kitabın birinci faslını teşkil eden Konya şairleri meyanında saz şairlerine, yani âşıklara tesadüf edemedik” buyruluyor. Hâlbuki eserimizde (Emine Hanım, Tahsin Efendi, Cemali, Hikmeti, Hasan Hüseyin, Rüştî, Zarî, Zehrî, Sürurî, Sait Ağa, Şerife Hanım, Şevkî, Şem’î, Safderî, Tahirî, Âşık Rıza, Âşık Mehmet, Abdî, Ulvî, Gufranî, Feşanî, Figânî, Koca Ahmet, Gülizar Hanım, Kemterî, Kenzî, Lokmanî, Mednanî, Matlubî, Saliha Abla, Gökdede, Mehmet, Mustafa, Nigârî) gibi halk şairlerinin eserleri (80) büyük sahifelik yer işgal etmektedir. Diğer (80) sahifelik münderecatı ise ekseriyetle (Halilî, Mahbup, Apalı’nın Rıza Efendi… ilah.) gibi hiçbir tezkirenin zikretmediği şairlerle Mevlâna, Sultan Veled… ilah. gibi şairlere aittir. Binaenaleyh bu noktada nasılsa bir dikkatsizlik eseri olduğu muhakkaktır.

2- “Türk vatanının her tarafında şöhret kazanmış, okunmuş, söylenmiş olan halk şairlerinin eserlerine bile tesadüf edemedik” buyruluyor. Eğer bu ifade ile Gevherî, Karaca Oğlan, Dertlî gibi şairler kastediliyorsa onları eserimize almakta mazuruz. Çünkü Konya’da doğmamışlardır. Yok Konya’da yetişen bazı âşıkların terk edildiği söyleniyorsa şahıs tayin etmek iktiza edecektir.

3- Âşık Ömer’in bile ihmal edildiğinden bahis buyruluyor. Maatteessüf bu noktada fikirlerinize iştirak edemeyeceğim. Zira şık Ömer Konyalı değildir. Matbu divançesinin hemen on misli denilebilecek derecesinde kalın olan divanı Mevlâna Kütüphanesinde mahfuzdur. Halkiyat ve Harsiyatı yazarken halk arasında yanlış olarak şayi olan ve tarihî hiçbir esasa müstenit bulunmayan Âşık Ömer’in Konyalı olmaması rivayetini nazar-ı itibara alarak mezkûr divanı baştan nihayete kadar okumuş, fakat Konyalı olduğuna dair ufak bir işarete bile tesadüf edememiştim. Yalnız Bursalı Tahir Bey’in de gözüne ilişen bir koşması onun Konyalı olmadığını ispata kâfi bir vesika mahiyettedir; iki bendini yazıyorum:

 

Sıfat-ı aslımız beyan ederiz

Bizim meskenimiz serhat ilidir

Zat-ı cemilemiz ayan ederiz

Vatan-ı aslimiz Aydın ilidir

 

Adlî’yim mahlasım Vehbî okunur

Kemalet-i aşkım kesbî okunur

Vezn-i sühanımız hasbî okunur

Tehî sanman Ömer Gözlevî’dir

 

Şu manzumeyi nazar-ı itibara alırsak Âşık Ömer’in Aydınlı olduğunu kabul etmemiz lazım gelir. Mamafih onun nerede doğduğuna dair verilecek kati hükümleri ihtiva eden izahat ayrı ve uzun bir makaleye muhtaçtır. Yalnız burada pek haklı olarak Konyalı olmadığını söylemek kâfidir.

4- “Saz şairlerinden herhangi birinin şahsı ve eseri üzerinde hâlâ (Nu. 7) ciddiyetle tevakkuf edilememiştir” deniliyor. Bendeniz ise tabiatıyla edilemez diyeceğim. Bu zevat hakkında ne söyleyebiliriz. İndî ve hiçbir ilmî kıymeti olmayacak muhakemeleri yürütmeliyiz. Acaba böyle bir hareketle tarih-i edebiyata ne gibi bir fayda temin etmiş olacağız, bu zevatın sırf lirik mahiyeti haiz olan eserlerinden acaba ne suretle hakikatler istinbat edeceğiz [anlayacağız].

Bundan elli sene evvel vefat eden (Kenzî) ye dair, mübalağa olmasın, belki kırk elli ihtiyardan aldığım malumat emin olunuz ki yazdıklarımızdan fazla değildir. Ekseri halk şairleri hakkında “Filan tarihte doğmuş, filan tarihte ölmüş, iyi saz çalarmış, ümmi imiş, sesi güzelmiş…” demekten başka acaba ne yazabiliriz.

Evet Âşık Ömer gibi elimizde koca bir külliyatı olan şairi tetkik etmek elbette mümkündür. Fakat bütün elde edilen asarı dört beş koşmadan ibaret olan bir âşık hakkında verilecek hükümler kati bir fayda temin etmez. Hatta pek çok şiirleri olan, fakat umumiyetle garami eserler vücuda getiren bazı âşıklar hakkında da fazla malumat verilmek mümkün değildir.

İşte Karaca Oğlan! Şimdiye kadar az çok bu zatın eserlerinden bahsolundu. Şair Mecmuası’nda, Yeni Mecmua’da, Halk gazetesinde makaleler yazıldı. Neşrolunan şiirlerinden sarf-ı nazar olunursa eserlerinin altına ilave edilen indî yazılardan ne gibi bir istifade temin edildi. Pek kati olarak diyebilirim ki hiç!..

Tabii Gevherî, Dertli gibi az çok hayatlarına dair vesikalar elde edebileceğimiz âşıklar bu hükümden müstesnadır. Nitekim şimdiye kadar bu zevat hakkında yapılan tetkikler cidden faydalı olmuştur.

Bence halk edebiyatında en ziyade metinlere ehemmiyet verilmelidir. Asıl faydalı mesai, halk şairlerinin eserlerini toplayabilmektir. Yoksa herhangi bir âşık hakkında -tarihî hüküm istisna edilmek şartıyla- felsefi ve ilmî (Nu. 9) hükümler verebilmek her zaman için mümkündür. Hususiyle halkiyat tetkikatı basit ve kolay bir şey değildir. Toplanılacak eserler, edebiyat, bediiyat, ruhiyat, içtimaiyat ve lisaniyat gibi muhtelif nazar-ı itibara alınarak cem ve tedvin edilir. Hâlbuki bu tarzda münferiden çalışmak mekân haricindedir. İşte bu sebepledir ki Avrupa’da halk türkülerini, darbımeselleri, hurafeleri… ilah. toplamak üzere cemiyetler teşkil etmiştir. Binaenaleyh bizden fazla bir şey beklemek muhali talep etmek demektir.

5- “Konya Halkiyat ve Harsiyatı kitabında mânilerin ve alelumum saz şiirlerinin menşe ve tekamülüne dair hemen hiç malumat verilmeksizin bunların şekline, bünyesine ait basit birkaç satırla iktifa edilmiştir.” buyuruluyor. Pek doğru bir söz. Esasen bizce de matlup olan bu idi. Eğer arzu buyurduğunuz şekilde hareket etmek icap edeydi yazacağımız eserin unvanı değişecek ve o zaman (halk edebiyatının menşe ve tekamülü), (halk edebiyatı nazım şekiller) gibi adlarla ayrı ayrı kitaplar yazmamız icap edecekti.

6- “Kitap alelacele yazılmıştır.” buyuruluyor. Evet, biz de bu hakikati kitabın baş tarafında söylemiştik. Fakat bu itirafın biraz da mütevazıane bir hareket olduğunu teslim etmek iktiza eder. Kitap alelacele yazılabilir. Fakat münderecatı alelacele tedarik edilemez. Henüz hiç tespit edilmeyen halk şairlerinin eserlerini elde etmek öyle kolay bir olmayacağını zat-ı aliniz de bilirsiniz. Hususiyle (2058) darbımetelin toplanması şüphesiz ki kısa bir sa’yin mahsulü olamaz. Evet beklemek ve daha birçok vesika elde etmek mümkündür. Fakat niçin memleket namına bir an evvel hizmet etmekten fariğ olalım? Yarın daha çok vesika elde ettiğimiz takdirde ikinci Halkiyat neşretmek imkân dâhilinde değil midir?

Bugüne kadar Türk halk edebiyatı veya Türk halkiyatı namıyla müşteşriklerin çıkardıkları eserler de tamamıyla noksandır. Ne (Radlof) un halk edebiyatı sahasındaki tetkikatı, ne Kunoş’un ne Gize ve ne de son zamanlarda tap olunan (Jan Döni) nin eserleri tamamıyla bizim ihtiyaçlarımızı tatmin edecek mahiyette değildir. Fakat bir teşebbüstür, bir muvaffakiyettir. Keşki Gevherî’nin, Karaca Oğlan’ın eserlerini topluyoruz diye haber veren zevat da şimdiye kadar -velev ki noksan bile olsa- elde ettikleri şiirleri neşretmiş olsalardı onların da bu yoldaki hareketleri memleket için elbette faydalı olacaktı. Bence vesaik elde etmek hususunda beklemenin hiçbir faydası yoktur. Zira işe yarayacak bütün mehazları, münderecatından istifade edilebilecek bütün cönkleri tedarik edebilmek imkân haricindedir. Pek muhakkaktır ki halkiyat vadisinde çalışanlar eserin, neşretmek hususunda ne kadar istical ederlerse memlekete de o nispette fazla hizmet etmiş olurlar. Bir eser tap edilmedikçe noksanları tezahür etmeyeceği pek tabiidir.

Asıl kemal, natamam bile olsa yanlışı olmayan bir eseri ammenin inzarına vazedebilmektedir. Biz bidaamızın [sermayemizin] azlığına rağmen noksan olmakla beraber buyurduğunuz gibi az çok faydalı bir eser vücuda getirdik. Zat-ı aliniz gibi uzun zamanlardan halk edebiyatı ile iştigal eden bir zatın eserlerini okuyabilmek en büyük emelimizdir. Baki hürmetler efendim.

19 Şubat 1928

Sadeddin Nüzhet (1927) (Nu. 10)

 

Mehmet Halit Bey, Sadeddin Nüzhet Bey’in savunmasına mezkûr derginin aynı sayısının müteakip sayfalarında aşağıdaki cevabi yazısını yayımlar.

 

Sadeddin Nüzhet Bey’e Cevap

Azizim Sadeddin Bey,

“Konya Halkiyat ve Harsiyatı” hakkındaki makaleme “Millî Mecmua” nın bu nüshasında münderiç cevabınızı okudum. Kitabınıza dair dermeyan ettiğiniz fikirlere mukabele teşkil eden satırlarınızı -müsaade ederseniz- birlikte tetkik edelim:

1- Saz şairlerinden bahsetmediğinizi söylemekliğime rağmen, eserinizde, bilakis âşıklara temas ve birinci faslın seksen sahifesini bunlara tahsis buyurduğunuzu iddia ediyorsunuz. Filvaki kitabınızda beş on saz şairinin fihristi münderiç bulunduğuna göre, bu iddianızda büsbütün haksızsınız, diyemeyeceğim. Fakat birkaç koşmasının üstüne ismi ve hangi tarihlerde doğup öldüğü kaydedilmekle bir şairin tanıtılmış, anlaşılmış olduğuna kanaat getirmediğimi, makalemin o kısmını tekrar okumak zahmetini ihtiyar ederseniz, sarahaten görürsünüz. Eski tezkire-nüvislerimizin takip ettiği bu usule sarılmakla, bugün bir kazanç temin edemeyeceğimizi, bir iş yapmış olmayacağımızı, mutlaka bilirsiniz. Şu hâlde “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın şairlere mahsus kısmını bu tarzda tedvin etmeği, bilmem, ne için tercih ettiniz? Bir şairin bu suretle anlatılması, bence, bir izah olmadıktan maada, hatta bir “takdim” bile sayılmaz. Eğer zat-ı aliniz bunun aksine zahip iseniz [inanıyorsanız], pek ala; bu zehabınızı tashih etmek vazifem değil, şu kadar ki, eserinizde Konya âşıklarına temas edildiğine inanmamak hakkımdır.

2- Konya’ya mensup saz şairlerine, hatta bunların Âşık Ömer gibi Türk vatanının her tarafında okunmuş, söylenmiş, şöhret kazanmış olanlarına “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” nda tesadüf etmediğimi söylerken, kimi kastettiğim küçük bir dikkatle pek güzel anlaşılır, zannederim. Gevherî’yi, Dertli’yi, Karaca Oğlan’ı araya karıştırmakla neyi istihdaf ettiğinizi [amaçladığınızı] kestiremediğim gibi, bunları kitabınızda arayacak kadar beni gaflet içinde farz etmenizin sebebini de bulamadım.

3- Âşık Ömer Konyalı olmayabilir. Lakin bu hususta ileri sürdüğünüz vesikanın kuvvet ve sıhhatinden emin misiniz? Tetkik buyurulduğu rivayet olunan Âşık Ömer Divanı’na, sizi itimada sevk eden esasları öğrenmek istersem, beni mazur addetmez misiniz?

4- Mektubunuzun bu fıkrasında bana ders vermek lütfunda bulunuyorsunuz. Muallimler, sade (Nu. 11) mekteplerindeki talebeye değil, bazen böyle hariçte de ders vermek mecburiyetinde kaldıkları cihetle vazifeleri hakikaten büyüktür. Notlarınızdan epey istifade ettiğim için zat-ı alinize ne kadar teşekkür etsem azdır.

5- “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nda mânilerin ve alelumum saz şairinin menşe ve tekamülüne dair hemen hiç malumat verilmeksizin bunların şekline, bünyesine ait basit birkaç satırla iktifa edilmiştir, kaydettikten sonra “Esasen bizce de matlup bu idi” buyuruyorsunuz. Sadeddin Bey, eserinizi hazırlarken maksadınızın bundan ibaret olduğunu söylemeniz, bir mana ifade etmez. Şüphesiz bilirsiniz ki, halkiyat ve harsiyata müteallik telifler, ya vesika hazinesi, malzeme mudahharı [biriktirmeyi/toplamayı], yahut bunları tahlil ve tenkit ve mahiyetlerini teşrih eden birer tetebbunameden başka bir şey olamazlar. Kitabınızın bir tetebbuname olmadığını zaten itiraf ettiğinize nazaran onu bir vesika, malzeme hazinesi suretinde telakki ediyorsunuz, demektir. Zat-ı aliniz, mahsulünüze istediğiniz sıfatı izafe etmekte serbest olduğunuz gibi, başkaları da sizin telakkinize iştirak edip etmemekte serbesttir. Avrupa’da bu gibi metinlerin ne tarzda tertip, tasnif ve tap olunduğuna muttali olduğunuz için sizden beklemekte olduğumuz mesainin künhüne vukufunuz vardır. Birçok çalışıp çabalayarak ortaya koyduğunuz eserin emsalinden geri kalmasını elbette arzu etmezsiniz. O hâlde “matlubumuz yaptığımız şekilde bir kitap vücuda getirmekti” demenize hayret etmemek kabil olmuyor.

6- Kitabınızı ister uzun, ister kısa bir müddette ihzar etmiş olunuz, bu cihet beni pek alakadar etmez; beni ve herkesi alakadar eden, yalnız eserin arz eylediği kıymettir. Mamafih şurasını tasrih edeyim ki, bence, halkiyat vadisinde çalışanların eser neşretmek hususunda ne derece acul olurlarsa, memlekete o nispette hizmet etmiş olacakları muhakkak değildir. Bilakis kendisinde telif ve tedvin kuvvet ve iktidarını görenler, neşriyat yaparken ne kadar teenni ile hareket ederlerse hem şahıslarına, hem de memlekete o kadar fayda temin etmiş olurlar. Bir eserin basıldıktan sonra tezahür edecek noksanlarını, basılmadan evvel arayıp bulmak, itmam etmek bana daha tabii, daha makul görünüyor. Bu itibar ile natamam bir eseri ammenin intizarına vazetmeği asıl kemal değil, heveskârlıktan mütevellit bir istical telakki ediyorum. Bana gelince, filvaki çalışıyorum. Fakat mesaimin semeresini öyle iki günde meydana çıkaracak kadar ne cüretkâr, ne heveskârım. Hürmetlerimi lütfen kabul buyurunuz efendim.

22 Şubat 927

Mehmet Halit [Bayrı] (1927b) (Nu. 12)

 

Basıldığı günlerde Konya Vilayeti Halkiyatı ve Harsiyatı’na dair kaleme alınan yazıları aktardığımız bu yazımızı merhum Muzaffer Hamit’in şu tespiti ile sonlandıralım:

“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın yanlış ve noksan noktaları olabilir. Fakat meziyetleri arasında bir tanesi vardır ki; bunu en anut aleyhtarları bile inkâr edemezler: Bu vadide atılmış ilk adım olması meziyeti... (Muzaffer Hamit, 1927). (Nu. 13)

(Bitti)

 

Kaynakça:

ANONİM (1926/1344), “Kıymetli ve Mühim Bir Eser”, Babalık, S 2152 (26 Temmuz/13 Muharrem), s. 1.

ANONİM (1926), “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı”, Türk Yurdu, C 4, Nu. 20 (Ağustos), s. 183.

[BAŞTAK], Naci Fikret (1926/1345), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”, Babalık, S 2185 (3 Eylül/23 Safer), s. 1; “2: Halkiyat ve Harsiyat”, Babalık, S 2193 (14 Eylül/6 Rebiyülevvel), s. 2.

MEHMET HALİT (1927a), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”, Millî Mecmua, C 7, Nu. 79 (01 Şubat), İstanbul, s. 1277-1278.

MEHMET HALİT (1927b), “Sadeddin Nüzhet Bey’e Cevap”, Millî Mecmua, C 7, Nu. 81 (01 Mart), İstanbul, s. 1313-1314.

MUZAFFER HAMİT (1927), “Siham-ı Kaza”, Babalık, S 2368 (17 Nisan 1927/14 Şevval 1345), s. 2.

SADEDDİN NÜZHET (1927), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı Hakkında”, Millî Mecmua, C 7, Nu. 81 (01 Mart), İstanbul, s. 1312-1313.

Z. F. (1927), “Halk Edebiyatına Ait Bir Eser”, Hayat, C 1, S 9 (27 Kânunusani), Ankara, s. 18-19.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder