Konya
Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı’nın kitap olarak okuyucusuyla buluşması
üzerine 1926 yılının sonlarına doğru Ankara’da yayımlanan Hayat
dergisinde aşağıdaki tanıtım yazısı yayımlanır.
Kitabiyat
Konya
Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı – Müellifleri: Sadeddin Nüzhet, Mehmet Ferit –
Konya Vilayet Matbaası – 1926 – s. 347
Halk
Edebiyatına Ait Bir Eser
On
dokuzuncu asra bütün müellifler tarih asrı diyorlar. Filvaki bu asırda tarihî
şuur uyanmış, beşerî kitleler benliğini yoklayan bir fert gibi mazisine dönmek
ve onu anlayıp ilerlemek istemiştir. İşte (halkiyat: folklor – folk-lore) denen
tetkikler bu ilhamın eserleridir.
Garpta
on dokuzuncu asrın bidayetinden itibaren bu nevi tetebbuata hararetli bir
surette başlanılmıştır. “Hars” denen manevi varlık asıl lüb [iç, öz] ve
esasını, hakiki halk kitlesinin sinesinde saklıyor. Millî şiirler (Nu. 5) bu esasın başlıca usareleridir. Bilhassa
demokrasi cereyanlarıyla rabıtadar olan bu nevi edebiyat tetkikleri cereyanı,
bizde yirminci asrın ilk senelerinde uyandı. Bu uyanışın eserlerine vakit vakit
şahit olduk ve olmaktayız. İşte Konya’da iki muallimin birkaç ay evvel
neşrettikleri (Konya Halkiyat ve Harsiyatı) adlı eser bu eserlerin en çok
dikkate şayan olanlarından biridir.
Eser,
halkçılığın neşetini izah eden bir başlangıç ile başlıyor ve ondan sonra
fasıllar takip ediyor. İlk fasıl şairlere aittir. Hecai
[alfabetik] bir silsileyle tab’an Konya ve mülhakatına mensup şairlerin veladet,
irtihal tarihleriyle, hususi hayatlarına ait bazı satırlar görülmektedir. Bu
şairler arasında bazı klasik şairlere de tesadüf ediliyor: Mevlâna, Sadreddin
Konevi, Senayi... gibi. Esasen müellifler, eseri yalnız saz -halk şairlerine
değil; kalem- saray şairlerine de inhisar ettirmişlerdir. Şöyle böyle seksen
kadar şairin tercüme-i hâllerine ait portreler ve eserlerinden numuneler,
eserin hemen hemen nısfını [yarısını] ihtiva ediyor.
İkinci
fasıl Konya ve civarında toplanan ve millî nazım şekillerinden biri olan
(mâni)lerden ibarettir. Mânilerin ihtiva ettiği hislerin (lirizm) nev-i
edebisine mensup olduğu ileri sürülerek bu nevi hakkında ansiklopedik malumat
verilmiş, halk arasında mânilerin terennüm ve tebliğ tarzlarından
bahsedilmiştir. Halk edebiyatı ile bir parça meşgul olanlar, bu mânilerin ne
büyük zahmet ile toplandığını idrak ederler.
Müteakip
fasıllar çok kısadır. Ninni, türkü, ağıt, bilmece, darbımeseller, kinayeler,
dilek ve ilençler, adlar... mütebaki sekiz faslın mevzularını gösteriyor.
Müellifler bu serlevhalar altında toplamış oldukları malzemeyi sadece kayıt ve
tespit etmişler ve her nevi hakkında kısa malumat vermişlerdir. Kitabın
hatimesinde, eserin tertibinden sonra, elde edilmiş bazı malumat görülmekte ve
bunu da küçük bir lügat takip etmektedir.
*
Tarihî
eserlerde iki tarz görünür. Ya anasıra [unsurlara] ve
malzemeye ehemmiyet verilir. O zaman müellif sadece toplayıcıdır. Tetkik sahası
ne ise o sahaya ait bilgileri sadakatli bir surette cemetmiştir. Veyahut
anasıra ehemmiyet vermekle beraber fazla olarak tahlil ve terkip nazar-ı
itibara alınır. Tarihî malzeme üzerinde evvelen şe’ni [gerçek] tetkiklerden
ilmî izahlar, sonra felsefi fikirler yürütülür. Bunlardan evvelki neve (école
narrant-hikâyevi mektep), ikinci neve (analyse et synthése historique-tarihî
tahlil ve terkip) diyebiliriz.
Konya
Halkiyatı, birinci nevi eserlerdendir. Müellifler; bütün gayretlerini anasıra
vermişler, mümkün olduğu kadar fazla edebî malzeme tedarikini düşünmüşlerdir.
Bu saik iledir ki saz ve kalem şairleri karıştırılmış, mesela:
Gülmedim
dünyaya geldim geleli
Ne
kara yazılı garip başım var
Ben
kendimi bilip aklım ereli
Akar
gözlerimden kanlı yaşım var!
Parçasının
kaili
[söyleyeni] halk şairi Figâni ile, bilfarz Mevlâna, Sadreddin Konevi,
Senayi... gibi klasikler bir arada gösterilmiş, Rüştü Efendi ve Namdar Rahmi
ile Naci Fikret... beyler gibi henüz yazıları ve şahsiyetleri edebî tarihe mal
olmamış muasırlara ait parçalar esere ilave edilmiştir.
Tarihî
usul bakımı ile telifi biraz güç olan bu noktalar, genç müelliflerin harsi
hizmete ait samimi arzu ve emelleri yanında hiç şüphesiz ehemmiyetle
düşünülemez. (Konya Halkiyat ve Harsiyatı)nın bu cihetten mütalaası, muzaaf [kat kat] bir
kıymet iktisap etmektedir. Avrupa’nın on dokuzuncu asrın mebdeinden itibaren
edebî tarih sahasında takip bu demokratik cereyanın, bizde ilk fiilî eseri
teşkil etmesi, ona verilecek kıymet için kâfi bir miyardır. Diğer taraftan
beklediğimiz edebiyat müverrihi, Anadolu cemiyetinin halkı edebiyatını tetkik
ettiği zaman, Anadolu’nun kadim tarihi merkezine ait kıymetli bir vesika olarak
(Konya Halkiyatı)nı görecektir. Bu itibar ile eserin memba olmak nokta-i
nazarından ayrı bir kıymeti biçilmiş oluyor.
Anadolu’nun
halkı edebiyatına karşı ilk temayülü bir müsteşrikte görmüş idik. Bu, bizim
için ne kadar hicaplı bir hadise idi! bereket versin, Konya maarifinin iki
kıymetli uzvu olan Saadeddin ve Ferit beyler bu hicabı kısmen kaldırdılar.
Anadolu harsı namına kendilerine ne kadar teşekkür edilse azdır.
*
(Konya
Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı)nın aziz karilerine takdim ederken bu vesile ile
Anadolu edebiyat tarihine dair bir düşüncemi ilave etmek istiyorum:
Memleketin
umumi edebiyat tarihi bir vahdet arz eder. Bu vahdeti vücuda getirmek cidden
müşküldür. Bizde son rubu [çeyrek] asır zarfında görünen edebî
ve tarihî intibah [uyanış], daha ziyade menşe edebiyatına taalluk
ediyor. Bu menşeinin tetkikinden sonra hiç şüphesiz edebî tekâmül zincirinin
ortası olan Anadolu edebiyatı tamik edilecektir [araştırılacaktır].
Fakat (cehd-i ekal [en az gayret]) kanununa taban umumi edebiyat
tarihinin tedvinini temin etmek üzere her şeyden evvel mevzuu ve muhiti
edebiyat tarihleri, bilhassa Anadolu tarihinde siyasi ve harsi merkez olmak
mahiyetini gösteren bazı büyük şehirlerin mıntıkavi halkiyatı vücuda
getirilirse çok istifadeli bir şey olacaktır. Biz bu tasavvurumuzun, ilk
tatbikatını görmekle derin bir memnuniyet hissediyoruz.
25
Kânunuevvel 926 – Ankara
Z.
F.
(1927) (Nu. 6)
Yukarıdaki
yazının yayımlanmasından bir ay sonra Halkiyat ve Harsiyat üzerine bir
tanıtım yazısı da Millî Mecmua’da (İstanbul) yayımlanır. Mehmet Halit
Bayrı bu tanıtım yazısında Halkiyat ve Harsiyat’ı önce övüp ardından da tenkitlerini
sıralar. Bayrı’ya göre ilmî usuller gözetilmeden az bir emekle hazırlanan
kitapta Konya’nın saz şairlerine/âşıklarına ve şiirlerine yeterince yer yerilmediği,
kitapta yer alan folklor türleri üzerine açıklayıcı bilgiler yer almadığı gibi
eserin tertip ve tasnifinde ciddi bir usul takip edilemediğinden kitap
karmakarışık bir hâl almıştır.
Kitabiyat:
Konya
Halkiyat ve Harsiyatı
Müellifleri:
Konya Erkek Muallim Mektebi edebiyat muallimi Sadeddin Nüzhet ve [r]uhiyat
muallimi Mehmet Ferit beyler, Konya 9[2]6, Vilayet Matbaası 347 sahife.
“Halkiyat”
denilen marifet şubesinin şümulü dâhiline giren herhangi bir mevzua
memleketimizde şimdiye kadar temasa cesaret edilemediğini görerek müteessir
oluyorduk, birkaç ay evvel ilk defa Konya Erkek Muallim Mektebinin iki genç
hocası, Sadeddin Nüzhet ve Mehmet Ferit beyler bize “Konya Vilayeti Halkiyat ve
Harsiyatı” unvanı altında bir cilt vermekle hepimizi memnun ettiler. Eser nasıl
bir mahiyet arz ederse etsin, mesailerinden dolayı müelliflerini takdir ve
tebrik etmek borcumuzdur.
Kitap
bir buçuk sahifelik küçük bir mukaddime ile on fasıld[ır] ve bir de lügatçeden
mürekkeptir. Müelliflerinin mukaddimede söylediklerine nazaran “Konya Vilayeti
Halkiyat ve Harsiyatı” ilmî usullere tebaan tedvin edilmiş bir eser olmaktan
ziyade, bir nüve, bir ilk adım, bir örnekten ibaret olup kısa bir zamanda
meydana getirilmiştir. Bu itiraf, esere verilecek kıymetin derecesini daha
iptidada tayin etmekle beraber, biz yine yaprakları birer birer çevirerek
muhtevalarını tanımak ve hükmümüzü ondan sonra tespit etmek arzusundan feragat
edemedik.
Kitabın
birinci faslı, Konya vilayeti şairlerine tahsis edilmiştir. Yüz kırk iki sahife
tutan bu fasılda bilhassa aradığımız, Konya’nın yetiştirdiği saz şairleri,
diğer tabirle âşıklar idi. Hâlbuki burada, Konya’ya mensup saz şairlerine,
hatta bunların Âşık Ömer gibi Türk vatanının her tarafında şöhret kazanmış, okunmuş,
söylenmiş, hırz-ı can edilmiş [can gibi saklanılmış] olanlarına bile
tesadüf edemedik. Tarih ve tezkire-nüvislerimizin [tezkire yazanlarımızın] hiç
bahsetmedikleri saz şiiri, asırlarca Türkiye’nin her köşesinde, basık ve
karanlık köy odalarından vezir konaklarına, mahalle kahvehanelerinden serhat
kulelerine kadar bilaistisna her yerde okunmuş, dinlenmiştir, saz şairleri, klasik
edebiyat hadimleri derecesinde, belki onlardan da fazla rağbet ve hürmet
görmüştür, buna rağmen saz şiirinin mahiyet ve kıymeti, menşe ve tekamülü henüz
izah olunamadığı gibi saz şairlerinden herhangi birinin şahsı ve eseri üzerinde
de hâlâ (Nu. 7) ciddiyetle tevakkuf
edilememiştir [durulamamıştır]. “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” tarzında
az çok bir emek sarfıyla elde edilmiş bir mahsul içinde saz şiirine, saz
şairlerine, mühim bir mevki ayrılması iktiza ederken bu muktezanın ihmali, bize
büyük bir nakısa şeklinde göründü. Her zaman tetebbuu kabil olan klasik
şairlerimizin tercüme-i hâllerine ait birkaç satırın eski tezkirelerden kopya
edilmesi “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” ismini taşıyan bir eser için, herhâlde
fazla bir meziyet teşkil etmemesi gerektir.
“Konya
Halkiyat ve Harsiyatı”nın mânilerden bahsedilen ikinci faslı, birinci fasla takaddüm
eden nispî kıymetle derhâl dikkati celp eder. Mâniler halk edebiyatımızın büyük
bir hususiyet gösteren en zengin kısmı ve aynı zamanda en ziyade müteammim [yaygın] nevidir.
Mâni inşadı, memleketimizin uzak, yakın bütün köşelerinde öteden beri anane
hâline gelmiş, irticale çok müsait olduğu cihetle büyük şehirlerden küçük
kasabalara, hatta fakir köylere kadar her tarafta mâni söyleyen nice kimselere
tesadüf olunmuştur. Bu itibar ile bizde mânilerin ve mâni söyleyenlerin adedini
tespit etmek mümkün görünmez.
“Konya
Halkiyat ve Harsiyatı”nda mânilerin menşe ve tekamülüne dair hemen hiç malumat
verilmeksizin, bunların şekline, bünyesine ait basit birkaç satırla iktifa
edilmiştir. Hâlbuki pek eski bir tarihe malik olan mânilerin hangi sebep ve
tesir altında hangi membadan çıktığını anlatmak pek lüzumsuz addedilemez.
Kitaba derç edilen mâniler, takriben dört yüze baliğ olmakta ise de, bunların
içinde tahsisen Konya’ya mensup olanlar azdır. Halk edebiyatımızın en mebzul
mahsul veren bu nev’inin nasıl doğup, ne suretle inkişaf ettiği izah
olunmadığına göre, hiç olmazsa Konya muhitinden nebean eden [doğan] bütün
mânileri toplamak, eser sahipleri için bir gaye olmağa layık görülebilirdi. Bu
hususa o kadar ehemmiyet atfedilmemesi bizi kitabın bu faslını da tam
bula[ma]mak zaruretinde bırakıyor ki, bundan dolayı ne derece teessüre kapılsak
hakkımız vardır, sanırız.
“Konya
Halkiyat ve Harsiyatı”nın üçüncü faslı (sahife 179-184) ninniler, dördüncü
faslı (sahife 180-207) türkülere, beşinci faslı (sahife 209-219) ağıtlara,
altıncı faslı (sahife 211-233) bilmecelere, yedinci faslı (sahife 235-314)
mesellere, tabirlere, fıkralara, sekizinci faslı (sahife 315-317) kinayelere,
dokuzuncu faslı (sahife 319-324) dileklere, ilençlere, onuncu faslı (sahife
325-330) Türk adlarına hasredilmiştir. Bu fasılların her biri hakkında ayrı
ayrı mütalaa dermeyanı kabil olmakla beraber, biz bundan sarfınazar ederek
birinci ve ikinci fasıllar için söylediklerimizin kısmen, kitabın diğer
fasıllarına da teşmil edilebileceğini kayıt ile iktifa edeceğiz.
Her
uzvu ayrı ayrı alınmayarak umumi heyetle tetkik edilecek olursa denilebilir ki,
“Konya Halkiyat ve Harsiyatı” halkiyat ile iş[ti]gal edecekler nezdinde hakiki
bir hazine, kıymettar bir malzeme müdehharı [toplaması] şeklinde
telakki edilmeğe müsait bir istidat gösterememiştir. Şu kadar ki, eserin tertip
ve tasnifinde ciddi bir usul takip edilemediği cihetle bu hazine karma karışık
bir hâl, iptidai bir mahiyet almış, hele her faslın başına o faslın ihtiva
ettiği malzeme nev’ine ait izahatı havi olmak üzere ilave edilen sahifeler,
kitabın hüviyetini tasrih edeceği yerde iğlak eylemiş [kapamış,
karıştırmış], binaenaleyh gayesiz, manasız kalmıştır. Harsi malzemenin cemi
bile elyevm bazı bilgilere ve bahusus bunların tedvini yüksek bir ihtisasa
mütevakkıftır. “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” müelliflerinin bundan haberdar
olmadıklarını iddia edemeyiz. Fakat teliflerinin bizi böyle bir iddiayı tahrike
sevketmesi mümkündü. Bu imkânı selp eden [ortadan kaldıran] saileri [çalışanları],
Sadeddin Nüzhet ve Mehmet Ferit beylerden Konya halkiyatına, harsiyatına
dair ilmî etütler beklememize de sebep oluyor. İntizarımızın [beklentimizin]
hayal inkisarıyla [kırıklığıyla] neticelenmeyeceğini ümit ederken
genç muallimleri eserleri vesilesiyle tekrar tebrik etmekten kendimizi
alamıyoruz.
30
Kânunusani 1927
Mehmet
Halit
[Bayrı] (1927b) (Nu. 8)
Sadeddin
Nüzhet Bey, Mehmet Halit Bey’in bu tenkitlerine karşı Mehmet Ferit Bey ve
kendisini aşağıdaki yazıyla savunur.
Konya
Halkiyat ve Harsiyatı Hakkında
Mehmet Halit
Beyefendi’ye
(79)
numaralı Millî Mecmua’da (Konya Halkiyat ve Harsiyatı) adlı eserimiz hakkındaki
tenkitlerinizi okudu. Takdir ve tebriklerinize teşekkür ederim. Yalnız bazı
noktalara ait müdafaalarımı müsaadenizle madde madde tespit edeceğim:
1-
“Kitabın birinci faslını teşkil eden Konya şairleri meyanında saz şairlerine,
yani âşıklara tesadüf edemedik” buyruluyor. Hâlbuki eserimizde (Emine Hanım,
Tahsin Efendi, Cemali, Hikmeti, Hasan Hüseyin, Rüştî, Zarî, Zehrî, Sürurî, Sait
Ağa, Şerife Hanım, Şevkî, Şem’î, Safderî, Tahirî, Âşık Rıza, Âşık Mehmet, Abdî,
Ulvî, Gufranî, Feşanî, Figânî, Koca Ahmet, Gülizar Hanım, Kemterî, Kenzî,
Lokmanî, Mednanî, Matlubî, Saliha Abla, Gökdede, Mehmet, Mustafa, Nigârî) gibi halk
şairlerinin eserleri (80) büyük sahifelik yer işgal etmektedir. Diğer (80)
sahifelik münderecatı ise ekseriyetle (Halilî, Mahbup, Apalı’nın Rıza Efendi…
ilah.) gibi hiçbir tezkirenin zikretmediği şairlerle Mevlâna, Sultan Veled…
ilah. gibi şairlere aittir. Binaenaleyh bu noktada nasılsa bir dikkatsizlik
eseri olduğu muhakkaktır.
2-
“Türk vatanının her tarafında şöhret kazanmış, okunmuş, söylenmiş olan halk
şairlerinin eserlerine bile tesadüf edemedik” buyruluyor. Eğer bu ifade ile
Gevherî, Karaca Oğlan, Dertlî gibi şairler kastediliyorsa onları eserimize
almakta mazuruz. Çünkü Konya’da doğmamışlardır. Yok Konya’da yetişen bazı
âşıkların terk edildiği söyleniyorsa şahıs tayin etmek iktiza edecektir.
3-
Âşık Ömer’in bile ihmal edildiğinden bahis buyruluyor. Maatteessüf bu noktada
fikirlerinize iştirak edemeyeceğim. Zira şık Ömer Konyalı değildir. Matbu
divançesinin hemen on misli denilebilecek derecesinde kalın olan divanı Mevlâna
Kütüphanesinde mahfuzdur. Halkiyat ve Harsiyatı yazarken halk arasında yanlış
olarak şayi olan ve tarihî hiçbir esasa müstenit bulunmayan Âşık Ömer’in
Konyalı olmaması rivayetini nazar-ı itibara alarak mezkûr divanı baştan
nihayete kadar okumuş, fakat Konyalı olduğuna dair ufak bir işarete bile
tesadüf edememiştim. Yalnız Bursalı Tahir Bey’in de gözüne ilişen bir koşması
onun Konyalı olmadığını ispata kâfi bir vesika mahiyettedir; iki bendini
yazıyorum:
Sıfat-ı
aslımız beyan ederiz
Bizim
meskenimiz serhat ilidir
Zat-ı
cemilemiz ayan ederiz
Vatan-ı
aslimiz Aydın ilidir
Adlî’yim
mahlasım Vehbî okunur
Kemalet-i
aşkım kesbî okunur
Vezn-i
sühanımız hasbî okunur
Tehî
sanman Ömer Gözlevî’dir
Şu
manzumeyi nazar-ı itibara alırsak Âşık Ömer’in Aydınlı olduğunu kabul etmemiz
lazım gelir. Mamafih onun nerede doğduğuna dair verilecek kati hükümleri ihtiva
eden izahat ayrı ve uzun bir makaleye muhtaçtır. Yalnız burada pek haklı olarak
Konyalı olmadığını söylemek kâfidir.
4-
“Saz şairlerinden herhangi birinin şahsı ve eseri üzerinde hâlâ (Nu. 7) ciddiyetle tevakkuf edilememiştir”
deniliyor. Bendeniz ise tabiatıyla edilemez diyeceğim. Bu zevat hakkında ne
söyleyebiliriz. İndî ve hiçbir ilmî kıymeti olmayacak muhakemeleri
yürütmeliyiz. Acaba böyle bir hareketle tarih-i edebiyata ne gibi bir fayda
temin etmiş olacağız, bu zevatın sırf lirik mahiyeti haiz olan eserlerinden
acaba ne suretle hakikatler istinbat edeceğiz [anlayacağız].
Bundan
elli sene evvel vefat eden (Kenzî) ye dair, mübalağa olmasın, belki kırk elli
ihtiyardan aldığım malumat emin olunuz ki yazdıklarımızdan fazla değildir.
Ekseri halk şairleri hakkında “Filan tarihte doğmuş, filan tarihte ölmüş, iyi
saz çalarmış, ümmi imiş, sesi güzelmiş…” demekten başka acaba ne yazabiliriz.
Evet
Âşık Ömer gibi elimizde koca bir külliyatı olan şairi tetkik etmek elbette
mümkündür. Fakat bütün elde edilen asarı dört beş koşmadan ibaret olan bir âşık
hakkında verilecek hükümler kati bir fayda temin etmez. Hatta pek çok şiirleri
olan, fakat umumiyetle garami eserler vücuda getiren bazı âşıklar hakkında da
fazla malumat verilmek mümkün değildir.
İşte
Karaca Oğlan! Şimdiye kadar az çok bu zatın eserlerinden bahsolundu. Şair
Mecmuası’nda, Yeni Mecmua’da, Halk gazetesinde makaleler yazıldı. Neşrolunan
şiirlerinden sarf-ı nazar olunursa eserlerinin altına ilave edilen indî
yazılardan ne gibi bir istifade temin edildi. Pek kati olarak diyebilirim ki
hiç!..
Tabii
Gevherî, Dertli gibi az çok hayatlarına dair vesikalar elde edebileceğimiz âşıklar
bu hükümden müstesnadır. Nitekim şimdiye kadar bu zevat hakkında yapılan
tetkikler cidden faydalı olmuştur.
Bence
halk edebiyatında en ziyade metinlere ehemmiyet verilmelidir. Asıl faydalı
mesai, halk şairlerinin eserlerini toplayabilmektir. Yoksa herhangi bir âşık
hakkında -tarihî hüküm istisna edilmek şartıyla- felsefi ve ilmî (Nu. 9) hükümler verebilmek her zaman için
mümkündür. Hususiyle halkiyat tetkikatı basit ve kolay bir şey değildir.
Toplanılacak eserler, edebiyat, bediiyat, ruhiyat, içtimaiyat ve lisaniyat gibi
muhtelif nazar-ı itibara alınarak cem ve tedvin edilir. Hâlbuki bu tarzda münferiden
çalışmak mekân haricindedir. İşte bu sebepledir ki Avrupa’da halk türkülerini,
darbımeselleri, hurafeleri… ilah. toplamak üzere cemiyetler teşkil etmiştir.
Binaenaleyh bizden fazla bir şey beklemek muhali talep etmek demektir.
5-
“Konya Halkiyat ve Harsiyatı kitabında mânilerin ve alelumum saz şiirlerinin
menşe ve tekamülüne dair hemen hiç malumat verilmeksizin bunların şekline,
bünyesine ait basit birkaç satırla iktifa edilmiştir.” buyuruluyor. Pek doğru
bir söz. Esasen bizce de matlup olan bu idi. Eğer arzu buyurduğunuz şekilde
hareket etmek icap edeydi yazacağımız eserin unvanı değişecek ve o zaman (halk
edebiyatının menşe ve tekamülü), (halk edebiyatı nazım şekiller) gibi adlarla
ayrı ayrı kitaplar yazmamız icap edecekti.
6-
“Kitap alelacele yazılmıştır.” buyuruluyor. Evet, biz de bu hakikati kitabın
baş tarafında söylemiştik. Fakat bu itirafın biraz da mütevazıane bir hareket
olduğunu teslim etmek iktiza eder. Kitap alelacele yazılabilir. Fakat
münderecatı alelacele tedarik edilemez. Henüz hiç tespit edilmeyen halk
şairlerinin eserlerini elde etmek öyle kolay bir olmayacağını zat-ı aliniz de
bilirsiniz. Hususiyle (2058) darbımetelin toplanması şüphesiz ki kısa bir
sa’yin mahsulü olamaz. Evet beklemek ve daha birçok vesika elde etmek
mümkündür. Fakat niçin memleket namına bir an evvel hizmet etmekten fariğ
olalım? Yarın daha çok vesika elde ettiğimiz takdirde ikinci Halkiyat neşretmek
imkân dâhilinde değil midir?
Bugüne
kadar Türk halk edebiyatı veya Türk halkiyatı namıyla müşteşriklerin
çıkardıkları eserler de tamamıyla noksandır. Ne (Radlof) un halk edebiyatı sahasındaki
tetkikatı, ne Kunoş’un ne Gize ve ne de son zamanlarda tap olunan (Jan Döni)
nin eserleri tamamıyla bizim ihtiyaçlarımızı tatmin edecek mahiyette değildir.
Fakat bir teşebbüstür, bir muvaffakiyettir. Keşki Gevherî’nin, Karaca Oğlan’ın
eserlerini topluyoruz diye haber veren zevat da şimdiye kadar -velev ki noksan
bile olsa- elde ettikleri şiirleri neşretmiş olsalardı onların da bu yoldaki
hareketleri memleket için elbette faydalı olacaktı. Bence vesaik elde etmek
hususunda beklemenin hiçbir faydası yoktur. Zira işe yarayacak bütün mehazları,
münderecatından istifade edilebilecek bütün cönkleri tedarik edebilmek imkân
haricindedir. Pek muhakkaktır ki halkiyat vadisinde çalışanlar eserin,
neşretmek hususunda ne kadar istical ederlerse memlekete de o nispette fazla
hizmet etmiş olurlar. Bir eser tap edilmedikçe noksanları tezahür etmeyeceği
pek tabiidir.
Asıl
kemal, natamam bile olsa yanlışı olmayan bir eseri ammenin inzarına
vazedebilmektedir. Biz bidaamızın [sermayemizin] azlığına rağmen
noksan olmakla beraber buyurduğunuz gibi az çok faydalı bir eser vücuda
getirdik. Zat-ı aliniz gibi uzun zamanlardan halk edebiyatı ile iştigal eden
bir zatın eserlerini okuyabilmek en büyük emelimizdir. Baki hürmetler efendim.
19
Şubat 1928
Sadeddin
Nüzhet
(1927) (Nu. 10)
Mehmet
Halit Bey, Sadeddin Nüzhet Bey’in savunmasına mezkûr derginin aynı sayısının
müteakip sayfalarında aşağıdaki cevabi yazısını yayımlar.
Sadeddin
Nüzhet Bey’e Cevap
Azizim
Sadeddin Bey,
“Konya
Halkiyat ve Harsiyatı” hakkındaki makaleme “Millî Mecmua” nın bu nüshasında
münderiç cevabınızı okudum. Kitabınıza dair dermeyan ettiğiniz fikirlere
mukabele teşkil eden satırlarınızı -müsaade ederseniz- birlikte tetkik edelim:
1-
Saz şairlerinden bahsetmediğinizi söylemekliğime rağmen, eserinizde, bilakis
âşıklara temas ve birinci faslın seksen sahifesini bunlara tahsis buyurduğunuzu
iddia ediyorsunuz. Filvaki kitabınızda beş on saz şairinin fihristi münderiç
bulunduğuna göre, bu iddianızda büsbütün haksızsınız, diyemeyeceğim. Fakat
birkaç koşmasının üstüne ismi ve hangi tarihlerde doğup öldüğü kaydedilmekle
bir şairin tanıtılmış, anlaşılmış olduğuna kanaat getirmediğimi, makalemin o
kısmını tekrar okumak zahmetini ihtiyar ederseniz, sarahaten görürsünüz. Eski
tezkire-nüvislerimizin takip ettiği bu usule sarılmakla, bugün bir kazanç temin
edemeyeceğimizi, bir iş yapmış olmayacağımızı, mutlaka bilirsiniz. Şu hâlde
“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın şairlere mahsus kısmını bu tarzda tedvin
etmeği, bilmem, ne için tercih ettiniz? Bir şairin bu suretle anlatılması,
bence, bir izah olmadıktan maada, hatta bir “takdim” bile sayılmaz. Eğer zat-ı
aliniz bunun aksine zahip iseniz [inanıyorsanız], pek ala; bu zehabınızı tashih
etmek vazifem değil, şu kadar ki, eserinizde Konya âşıklarına temas edildiğine
inanmamak hakkımdır.
2-
Konya’ya mensup saz şairlerine, hatta bunların Âşık Ömer gibi Türk vatanının
her tarafında okunmuş, söylenmiş, şöhret kazanmış olanlarına “Konya Halkiyat ve
Harsiyatı” nda tesadüf etmediğimi söylerken, kimi kastettiğim küçük bir
dikkatle pek güzel anlaşılır, zannederim. Gevherî’yi, Dertli’yi, Karaca Oğlan’ı
araya karıştırmakla neyi istihdaf ettiğinizi [amaçladığınızı] kestiremediğim
gibi, bunları kitabınızda arayacak kadar beni gaflet içinde farz etmenizin
sebebini de bulamadım.
3-
Âşık Ömer Konyalı olmayabilir. Lakin bu hususta ileri sürdüğünüz vesikanın
kuvvet ve sıhhatinden emin misiniz? Tetkik buyurulduğu rivayet olunan Âşık Ömer
Divanı’na, sizi itimada sevk eden esasları öğrenmek istersem, beni mazur
addetmez misiniz?
4-
Mektubunuzun bu fıkrasında bana ders vermek lütfunda bulunuyorsunuz.
Muallimler, sade (Nu. 11) mekteplerindeki
talebeye değil, bazen böyle hariçte de ders vermek mecburiyetinde kaldıkları
cihetle vazifeleri hakikaten büyüktür. Notlarınızdan epey istifade ettiğim için
zat-ı alinize ne kadar teşekkür etsem azdır.
5-
“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nda mânilerin ve alelumum saz şairinin menşe ve
tekamülüne dair hemen hiç malumat verilmeksizin bunların şekline, bünyesine ait
basit birkaç satırla iktifa edilmiştir, kaydettikten sonra “Esasen bizce de
matlup bu idi” buyuruyorsunuz. Sadeddin Bey, eserinizi hazırlarken maksadınızın
bundan ibaret olduğunu söylemeniz, bir mana ifade etmez. Şüphesiz bilirsiniz
ki, halkiyat ve harsiyata müteallik telifler, ya vesika hazinesi, malzeme mudahharı
[biriktirmeyi/toplamayı], yahut bunları tahlil ve tenkit ve mahiyetlerini
teşrih eden birer tetebbunameden başka bir şey olamazlar. Kitabınızın bir
tetebbuname olmadığını zaten itiraf ettiğinize nazaran onu bir vesika, malzeme
hazinesi suretinde telakki ediyorsunuz, demektir. Zat-ı aliniz, mahsulünüze
istediğiniz sıfatı izafe etmekte serbest olduğunuz gibi, başkaları da sizin
telakkinize iştirak edip etmemekte serbesttir. Avrupa’da bu gibi metinlerin ne
tarzda tertip, tasnif ve tap olunduğuna muttali olduğunuz için sizden
beklemekte olduğumuz mesainin künhüne vukufunuz vardır. Birçok çalışıp
çabalayarak ortaya koyduğunuz eserin emsalinden geri kalmasını elbette arzu
etmezsiniz. O hâlde “matlubumuz yaptığımız şekilde bir kitap vücuda getirmekti”
demenize hayret etmemek kabil olmuyor.
6-
Kitabınızı ister uzun, ister kısa bir müddette ihzar etmiş olunuz, bu cihet
beni pek alakadar etmez; beni ve herkesi alakadar eden, yalnız eserin arz
eylediği kıymettir. Mamafih şurasını tasrih edeyim ki, bence, halkiyat
vadisinde çalışanların eser neşretmek hususunda ne derece acul olurlarsa,
memlekete o nispette hizmet etmiş olacakları muhakkak değildir. Bilakis
kendisinde telif ve tedvin kuvvet ve iktidarını görenler, neşriyat yaparken ne
kadar teenni ile hareket ederlerse hem şahıslarına, hem de memlekete o kadar
fayda temin etmiş olurlar. Bir eserin basıldıktan sonra tezahür edecek
noksanlarını, basılmadan evvel arayıp bulmak, itmam etmek bana daha tabii, daha
makul görünüyor. Bu itibar ile natamam bir eseri ammenin intizarına vazetmeği
asıl kemal değil, heveskârlıktan mütevellit bir istical telakki ediyorum. Bana
gelince, filvaki çalışıyorum. Fakat mesaimin semeresini öyle iki günde meydana
çıkaracak kadar ne cüretkâr, ne heveskârım. Hürmetlerimi lütfen kabul buyurunuz
efendim.
22
Şubat 927
Mehmet
Halit
[Bayrı] (1927b) (Nu. 12)
Basıldığı
günlerde Konya Vilayeti Halkiyatı ve Harsiyatı’na dair kaleme alınan yazıları
aktardığımız bu yazımızı merhum Muzaffer Hamit’in şu tespiti ile sonlandıralım:
“Konya Halkiyat ve Harsiyatı”nın yanlış ve noksan
noktaları olabilir. Fakat meziyetleri arasında bir tanesi vardır ki; bunu en
anut aleyhtarları bile inkâr edemezler: Bu vadide atılmış ilk adım olması meziyeti... (Muzaffer Hamit, 1927). (Nu. 13)
(Bitti)
Kaynakça:
ANONİM
(1926/1344), “Kıymetli ve Mühim Bir Eser”, Babalık, S 2152 (26 Temmuz/13
Muharrem), s. 1.
ANONİM
(1926), “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı”, Türk Yurdu, C 4, Nu. 20 (Ağustos),
s. 183.
[BAŞTAK],
Naci Fikret (1926/1345), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”, Babalık, S 2185
(3 Eylül/23 Safer), s. 1; “2: Halkiyat ve Harsiyat”, Babalık, S 2193 (14
Eylül/6 Rebiyülevvel), s. 2.
MEHMET
HALİT (1927a), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı”, Millî Mecmua, C 7, Nu. 79
(01 Şubat), İstanbul, s. 1277-1278.
MEHMET
HALİT (1927b), “Sadeddin Nüzhet Bey’e Cevap”, Millî Mecmua, C 7, Nu. 81
(01 Mart), İstanbul, s. 1313-1314.
MUZAFFER
HAMİT (1927), “Siham-ı Kaza”, Babalık, S 2368 (17 Nisan 1927/14 Şevval 1345), s. 2.
SADEDDİN
NÜZHET (1927), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı Hakkında”, Millî Mecmua, C
7, Nu. 81 (01 Mart), İstanbul, s. 1312-1313.
Z.
F. (1927), “Halk Edebiyatına Ait Bir Eser”, Hayat, C 1, S 9 (27
Kânunusani), Ankara, s. 18-19.