Giriş
Geçmişten
günümüze insanlar güzel olan, nadir bulunan eşyalara karşı ilgi duyagelmişlerdir.
Bu ilgi, insanların, nadir bulunan tarihî eserlere sahip olma arzusunu, bu arzu
da tarihî eser koleksiyonculuğu hobisini/mesleğini doğurmuştur.
On dokuzuncu
yüzyılın ortalarına doğru, Avrupa ülkeleri ve Amerika’da giderek artan antika
ve eski eser koleksiyonu merakı, bu ülkeleri eski medeniyetlerin beşiği olan Doğu
ülkelerine, özellikle Yakın Doğu’ya çekmeye başlamıştı. Doğu ülkelerinin tarih
ve kültürlerini araştırmak amacıyla Avrupa üniversitelerinde kurulan Şarkiyat-Doğu
Bilim kürsüleri, bu merakı gittikçe artırıyordu. Aslında bu kürsüler, Avrupa’nın
Doğu’ya kaymak, Doğu’da sömürgeler edinmek, Doğu’nun zengin kaynaklarından
faydalanmak, kendi sınai ürünlerine pazar aramak gibi, politik ve ekonomik
amaçlarla kuruluyordu. İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya gibi Avrupa’nın
süper devletleri müzelerini, Mısır’dan, Mezopotamya’dan, Suriye’den, Lübnan’dan,
“Küçük Asya” dedikleri Anadolu’dan taşıdıkları arkeolojik eserlerle dolduruyorlardı.
Akdeniz limanlarına demir atan gemiler, tonlarla ağırlıktaki obeliskleri (dikili
taşları), sarkofajları (taş lahitleri), heykelleri, mimari parçaları,
kitabeleri, mezar stellerini ambarlarına dolduruyor, Avrupa müzelerine
boşaltıyorlardı. Tabiatıyla Doğu ülkelerine üşüşen Batılı arkeologlar, hatta
bazen hevesliler ve mezar soyguncuları, eski şehir harabelerini, höyükleri,
tümülüsleri (yığma mezarları) didik didik ediyor, ne bulurlarsa götürüyorlardı
(Önder 1990: 483).
Eski eser
yağması yapılan yerlerin çoğu Osmanlı toprağıydı. Elçiler bu yağma döneminde en
verimli medeniyet hazinelerinin yattığı topraklarda Bab-ı Âli’den arkeolojik
kazı yapma iznini alabilmek için türlü entrikalar çeviriyor, rüşvet, hediye, siyasi
baskı gibi her türlü yolları kullanıyorlardı (Önder 1990: 481-882). Mesela 1846
yılında İngiliz elçisi Lord Stradford Canning, Sultan Abdülmecit’ten aldığı
izin fermanıyla -üstelik masraflarını da Osmanlı’ya ödeterek- Bodrum’daki dünyanın
yedi harikasından Mausoleum’u söküp İngiltere’ye götürmüş ve yeni kurulan British
Museum’a hediye etmiştir. 1956 yılında da İngiliz arkeoloğu C.I. Newton mezkûr
anıt-mezarın on iki basamaklı kaide döşemesiyle mezar odasını yine aynı müzeye
göndermiştir (Önder 1990: 484).
Heinrich
Schliemann adlı zengin bir Alman, Osmanlı Devleti’nden aldığı izinle yaptığı Truva
kazıları esnasında bulduğu Truva Kralı Priamos’un hazinelerini 1873 yılında
gizlice Atina’daki muhteşem villasına kaçırmış, bilahare de Berlin’e
götürmüştür. 1890 yılında Pergamon Müzesi’nde sergilenmeye başlayan hazine, II.
Dünya Savaşı esnasında işgalci Rus askerleri tarafından yağmalanıp yok
edilmiştir (Önder 1990: 485, 487).
Türkiye’ye
yol yapımı için davet edilen Alman yol mühendisi Carl Humann, Osmanlı’dan
aldığı ruhsatla 1871 yılında Bergama Akropolü’nde kazılara başladı. Burada ortaya
çıkarılan kıymetli heykeller ve Bergama Tapınağı, Osmanlı Devleti’nin üçte
birlik hissesine karşılık ödenen kırk bin frank karşılığında Berlin’e
götürülerek orada yeniden inşa edilmiştir (Önder 1990: 489). Resmî izinli kazı
öncesinde de, sadece 1886 yılında, Almanlar Bergama’dan Berlin Müzesi’ne 70
sandık içinde 1917 tarihî eseri kaçırmışlardır (Atar-Karabulut 2017: 143-145).
İngiliz
demiryolu mühendisi J.T. Wood, Sultan Abdülaziz’den aldığı izinle Efes’te
yaptığı kazı sonrası burada bulunan dünyanın yedi harikasından Artemis Tapınağı’nın
önemli parçalarını -üstelik Osmanlı’nın hissesini yalan dolanla ödemeyip
İngiltere’ye götürmüştür. Bu kazıdan geriye yöre halkı tarafından “İngiliz
Çukuru” adıyla anılan bir çukur kalmıştır. Almanlardan sonra Efes’e
Avusturyalılar el atmış, Efes harabelerinin tümünü satın alarak araziyi kendi
mülkiyetlerine geçirmişler ve buradan çıkardıkları pek çok kıymetli eseri Viyana’ya
taşımışlardır. Bugün bu ezerler Viyana’da Hochburg Sarayı’ndaki Efesos Museum’da
sergilenmektedir (Önder 1990: 490-491).
İngiliz arkeoloğu
Theodor Wiegand, Osmanlı Devleti’nden aldığı uzun vadeli bir ruhsat ile 1899
yılında başladığı Milet harabelerindeki kazılarda bulduğu mimari parçaları numaralayıp
Osmanlı’ya: “Bunlar önemsiz yapı taşları” diyerek Berlin’e taşımıştır. Bunlar
arasında Güney Agora diye adlandırılan bir Roma çarşısının kuzey kapısı da
vardı. 15 metre yüksekliğindeki bu görkemli anıt kapı da bugün Berlin Pergamon
Museum’da sergilenmektedir (Önder 1990: 492).
Yukarıda
verdiğimiz tarih ve medeniyet hırsızlığı misalleri Osmanlı idarecilerinin bu
konudaki bilgisizlik ve gafletinden faydalanıp, biraz da güven istismarıyla hep
yabancılar tarafından yapılanlardı. Aşağıda söz konusu edeceğimiz benzer
vakanın kahramanları ise Osmanlı tebaasının ve bürokrasisinin üst seviyesinden kişilerdir.
Konya’dan
Kıymetli Bir Mezar Anıtının Papaya Hediye Götürülmesi Girişimi
Hristiyanlık
tarihi bakımından oldukça önemli olan Aziz Aberkios mezar anıtının, “hediye” kandırmacasıyla
yurt dışına kaçırılması girişimini Osmanlı Arşivi’nde bulduğumuz bir belge sayesinde
öğrendik. Bu mezar anıtı Sandıklı’nın Koçhisar köyünde yer almaktadır. Her ne
kadar günümüzde burası Afyon ili sınırları dâhilinde olsa da mezkûr belgede/raporda
Konya vilayeti sınırları içerisinde gösterilmektedir.
Bu haberli
hırsızlık girişimi saray mütercimi Dr. Louis Sabuncu’nun[1]
aşağıdaki raporunda ayrıntılı bir biçimde yer almaktadır.
Hû
Âsâr-ı Atîkanıñ
Eñ mühimlerinden emlâk-ı seniyye-i
hümâyûnları dâhilinde bulunan (Konya)da (Sent Aberçî’us) türbesine dâ’ir mütâla’ât-ı
çâkerâne
Patrik
(Azaryan)[2] Papa hazretlerine episkoposluğunuñ
sene-i devriyyesini tebrîk içün Roma’yı azîmeti hakkında ve güyâ bu münâsebetle
zât-ı hazret-i şâhâneleri tarafından hediye takdîmine dâ’ir hâk-pâ-yi
şâhânelerine fî 28 Teşrîn-i Sânî sene 308 Arif Beğ kulları vâsıtasile arz
eylediğim mütâla’âta zeylen işbu ma’lûmât-ı çâkerâneyi dahi arz eylerim.
Terekkiyyât-ı
ulûm ve fünûn emr-i ehemmindeki ulüvv-ikdâm-ı hümâyûnları müsellemânem olan
pâdişâhımız pâdişâh-ı ma’ârif-i perver efendimiz hazretleri emlâk-ı seniyye-i
hümâyûnları dâhilinde bulunan âsâr-ı atîkanıñ keşfiyyât ve hüsn ü muhâfazasına
sa’î ve gayret buyurmuş oldukları şâyân-ı takdîrdir.
(Sent
Aberçi’us) türbe-i meşhûresi bu keşfiyyât-ı kıymetdâr takımındandır.
(Sent
Aberçi’us mîlâdıñ karn-ı sânîsi ulemâsından ârif ve hakâ’ik-âgâh bir episkopos idi.
Zamânında tanılabilen mahalleri seyâhate ziyâde merâkı olmak hasebile kâmilen
devr ü seyâhat eyledi. Ve esnâ-yı seyâhatindeki (Belge Nu.
1) müşâhedâtına dâ’ir bir seyâhatnâme dahi tahrîr itdi. Memleketi olan
(Yeropolis)e gelirken de kendüsine mahsûs olarak inşâ itdirdiği türbeniñ
dîvârlarına müktesebât-ı ilmiyyesini ve zamânında ma’rûf olan ulûm u fünûnu ve
Nasrâniyyetiñ sûret-i zuhûruna ve ol zamâna kadar olan ahvâline ve papalarıñ
riyâset-i rûhâniyyelerine dâ’ir ba’zı âsâr-ı târîhiyyeyi (Elinoz) hurûfâtile
hak itdirdi. Ve ba’de’l-vefât na’şı bu türbede defn ve tevdî’ idildi. Bu türbe
mürûr-ı zamân ile zîr-i türâbda mahfî bir sûretde kaldığı hâlde bundan on sene
evvel âsâr-ı atîka ulemâsından İngiliz (Ramzi) nâm zât tarafından Konya vilâyetinde
bulunan (Sandıklı) nâm deresinde keşf olundu.[3]
İşte türbe-i
mezkûruñ üzerindeki olan ba’zı mahkûkâtıñ taklîdi.
[iki çizim
yer alıyor] (Belge Nu. 2)
Tevârîh
ve ulûm-ı kadîmeye â’id âsâr meyânında işbu eser-i kadîmiñ pek ziyâde hâ’iz-i
ehemmiyyet olduğu âsâr-ı atîka ulemâsı tarafından beyân olunmakdadır. Zîrâ evvel
zamân mevcûd olan seyâhatnâme ve ulûm-ı dîniyye ve tabî’iyye ve târîhiyyeniñ mecmû’u
addolunur. Buñdan añlaşılıyor ki bânîsi Mısır’daki ehrâma taklîden bir eser
bırakmak efkârında bulunmuşdur. Eğer İngilizler bu eseri Londra Müzehânesine
nakl itmeğiñ yolunu bulsalar idi bu bâbda lâzım olan mesârif ve fedakârlıkdan
girü durmazlar idi.
Bu ma’lûmâtı
hâk-pâ-yi şâhânelerine arzdan maksad-ı hakîrânem şudur ki:
Ermeni Katolik
patriği Azaryan müzehâne müdîri Hamdi Beğ ile bi’l-ittifâk işbu âsâr-ı atîkadan
ahkâm-ı dîniyye-i Nasrâniyyeyi ve papalarıñ riyâsetlerine dâ’ir mahkûkâtı İzmid’e
nakl ideceklerdir. Patrik Azaryan ise mezkûr âsâr-ı kıymetdârları gelecek
şubatda papanıñ episkoposluğunuñ sene-i devriyyesini tebrîk içün Roma’ya azîmetinde
berâber aşurmak içün müşârünileyh Hamdi Beğ ile sözleşdiği ma’lûmât-ı
mevsûkadandır.
Bu âsârı
Azaryan papa hazretlerine sene-i devriyye münâsebetile takdîm ideceğini ba’zı
dostlarına söylemiş ise de ma’lûmât-ı çâkerâneme göre işbu âsârı Avrupa âsâr-ı (Belge Nu: 3)
atîka ulemâsına fürûhat idecekdir. Bu eser-i atîkiñ ba’zı kıymetdâr taşlarını
mahal-i mevzû’undan tefrîk ile götürmek bir hatâ-yı azîmdir. Çünki bu husûs bir
kıymetli târîh-i kadîm kitâbıñ ba’zı sahâ’ifini kat’ ile nâkıs bir hâlde bırakmak
kabîlinden olduğu cihetle erbâb-ı fünûn nazarında şâyân-ı nefrîn-i ef’âl-i
vahşiyândan addolunur. Lâyık olan Devlet-i Aliyye bu makûle cihân-bahâ defâ’iniñ
memleketden mürtekib ve hâ’in me’mûrlar vâsıtasile ihrâc olunarak aşurulmasına
aslâ müsâ’ade itmekden mâ’adâ hüsn-i muhâfazasına i’tinâ-yı tâm sarf eylemeleri
âmâl-i şâhânelerine muvâfık olacağında şübhe yokdur.
Bir cemâ’at-ı
kesîreniñ riyâset-i rûhâniyyesini hâ’iz olan ve bu cihetle Devlet-i Aliyye’niñ
uzmâ-yı ricâlinden farz olunan Patrik Azaryan ile diğer Devlet-i Aliyye’niñ büyük
bir me’mûru tarafından memâlik-i şâhânede bulunub ziyâ’i-i telâfisi kâbil
olmayacak bir ziyânı müstelzim olan bu makûle âsâr sirkatiniñ ahd-ı adl ve terakki
olan zamân-ı saltanat-ı hümâyûnlarında irtikâb olunmasına cür’et idilmesi şâyân-ı
ta’accübdür.
Hülâsa (1)
bu âsâr-ı atîkayı Roma’ya götüreceğini Patrik (Azaryan)ıñ dostlarına söylemesi (Belge Nu.
4)
(2) ve
Hamdî Beğ ile bi’l-ittifâk bu taşları İzmid’e götürecekleri (3) ve Hamdî Beğ bu
taşlarıñ İzmid’e nakli içün lâzım gelenlere emir virmiş olduğu muhakkak ve
müsbetdir.
Ol bâbda
ve kâtıbe-i ahvâlde irâde ve fermân pâdişâhımız efendimiz hazretleriniñdir.
Kulları
Luis
Sabuncu fî 15 Kânûn-ı Evvel sene 308[4] (Belge Nu
5)
(BOA, Y..PRK.TKM. / 27-2, 7 Cemaziyelahir 1310)
Luis
Sabuncu’nun bu raporunun en dikkat çekici kısmı ise Müze-i Hümayun Müdürü Osman
Hamdi Bey’in Patrik Azaryan’ın suç ortağı olduğunun belirtildiği satırlardır.
Osman Hamdi Bey’in, 1884’te eski eserlerin devlet malı olması ve yurt dışına
götürülmemesi esasına dayanan yeni Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi’ni çıkararak
uygulamaya koyduğu (Gündüz 2007: 468) düşünüldüğünde mezkûr rapordaki suçlama
oldukça hayret vericidir.
Osman
Hamdi Bey’in Dönemindeki Eski Eser Hırsızlıklarına Göz Yumması
Yukarıda
tamamına yer verdiğimiz rapor, hafızamızdaki Osman Hamdi Bey[5] imajını
oldukça sarstığından bizi onun hakkında kapsamlı bir araştırmaya sevk etti. Bu
araştırma sonucunda yaygın olarak bilinene tamamen zıt bir Osman Hamdi Bey portresi
çizen yayınlara ulaştık. Bilinene zıt; zira bir yanda memleketindeki eski
eserleri korumak için Asar-ı Atika Nizamnamesi yayımlayan bir Osman Hamdi,
diğer yanda da eski eserlerin Avrupa’ya kaçırılmasına göz yuman bir Osman Hamdi…
Bu şaşırtıcı
yayınların ilkleri Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü hocalarından Prof. Dr.
Edhem Eldem’e aittir. Prof. Eldem’in, Osman Hamdi’nin kardeşi ünlü müzeci Halil
Edhem’in torunu, yani aileden biri olması yazdıklarını/söylediklerini daha ilgi
çekici kılıyordu (https://tr.wikipedia.org/wiki/Edhem_Eldem).
Osman
Hamdi Bey’in birçok arkeolojik eserin yurt dışına kaçırılmasına göz yummasında
yumuşak karnı resimleridir. Üst seviyede bir ressam olmamasına rağmen
resimlerine çoğunlukla Batılılar -ki bunlar hep yağmacı zihniyetli resmî
kimliklilerdir- ilgi gösterip satın almışlardır. Bundan dolayı olsa gerektir Osman
Hamdi Bey yurt içinde 1881, 1882 ve 1883 yıllarında olmak üzere sadece üç sergi
düzenlemiştir. Buna karşılık 1888’den başlamak üzere, 1902’den sonra da hemen
hemen her yıl resimlerini Berlin, Paris, Londra, Münih, Chicago ve Liverpool’da
sergilemiştir (Eldem 2018: 26, 28).
Osman Hamdi’nin bilinen tablolarının hemen
hepsinin izini arkeologlar, müzeler, hükümetler ve onu taltif etmeye çalışan
insanlar bağıyla takip etmek mümkündür: “İstanbul Sokaklarında” 1888, Berlin;
“Cami Kapısı Önünde” 1893, Philadelphia; “İlahiyatçı Gelinler” 1902, Viyana;
“Şehzadeler Türbesinde Derviş” 1903, Paris; “Ab-ı Hayat Çeşmesi” 1904, Berlin;
“Okuyan Genç Emir” 1905, Manchester... Bu tabloların, Avrupalılar tarafından
Osman Hamdi Bey’in gönlünü hoş tutmak için satın alındığı bir gerçektir. 1900-10
arasında her sene Avrupa’daki büyük sergilerde ve özellikle Paris’teki salonda
tablolarını sergileyebilmesini tablo etiketlerindeki “Müze-i Hümayun Müdürü, İstanbul”
yazmasına borçludur (Eldem 2015). Nitekim Osman Hamdi’nin dostu ve meslektaşı Salomon
Reinach (1858-1932) birçok tablosu başyapıt olmasa da hükümetimiz tarafından
satın alınmıştır, demiştir (Eldem 2018: 10). Fransız bürokratları da aynı
yaklaşımla daha 1893’te Hamdi’nin tablolarından birini satın almaya karar verdiklerinde,
belli ki bu onur verici davranışın Osmanlı topraklarında kazı yapanlara ve
arkeologlara daha olumlu davranılmasını sağlayacağını ummuşlardı (Eldem 2018:
12).
Ömrünü
yurdumuzdan kaçırılan eserlere adayan inşaat mühendisi Yaşar Yılmaz’ın
yazdıkları ise Osman Hamdi’nin ihanetini iç yüzüyle gözler önüne sermektedir.
“Humann’ın
Üçüncü Kazı Raporu (1883-1886)”ndan:
“Prusya
ilgili bakanlığının hazırladığı kazı programına göre, üçüncü kazı dönemi,
Berlin’deki Conze’nin yönlendirmesi altında, mühendis Humann’ın yöneticiliği ve
mimar Bohn’un yardımcılığında devam edecekti. Nisan’da başlayan kazıda batı
bayırındaki tiyatro bölgesi ortaya çıkıyordu. 123 esere ulaşıldı. 15 Mayıs’ta
mimar Bohn’un arkadaşı Dr. Ernst Fabricius geldi. Bergama yazıtlarıyla ilgili
çalışmak istiyordu. Yaz boyunca, Doğu Roma (Bizans) duvarında, pazaryerinde,
tiyatronun orkestra düzlüğünde çalışıldı, eserler derlendi. 16 Kasım’da Dr. Fabricius,
5 Aralık’ta Conze Almanya’ya döndü. Elçilik kazı izninin bir kere daha
uzatıldığı haberini verdi. Ayrıca Müdür Osman Hamdi Bey’in Bergama’yı ziyaret
edeceği bildirildi. 3 Nisan’da Hamdi Bey, yöre görevlisi (Aydın bölgesi müze
müdürü) Demosthenes Baltazzi ile birlikte geldi. Hamdi Bey altı yıldır müze
müdürüydü ama Bergama’ya ilk kez geliyordu. Humann’a göre, “Alçak gönüllü, sevgi
dolu, kusursuz bir dünya adamı olarak yabancı araştırmacılara yol gösterici ve
geliştirici yönde yardımlarını sunmuştu. Özellikle bizim Bergama Kuruluşumuz
(Pergamenisches Unternehmen) kendisine sonsuz teşekkürlerini borç bilmektedir.
Bu arada Hamdi Bey, bugüne kadar toparlanan yazıt ve mimari eserleri zaten bize
bırakmıştı; kendine ayırdığı birkaç eseri Konstantinopolis’teki yeni düzenlenen
okula götürmüştü. Zaten Berlin’de bulunan eserlerin devamı olan parçalar,
imtiyaz anlaşması gereği, bize söz verilmişti. Ekselansları Türk Müzesi için
ayrıca Pazar Yeri’nde bulunan Gigantların [Devlerin] Savaşı’nı canlandıran iki
ayrı birbirleriyle ilgili dev kabartma parçalarını ve buna ilaveten tiyatrodan
çıkan maske ve girlandlarla[6] süslü
arşitravı[7] talep
etmekteydi. İlk üç parça paketlenip Dikili’ye oradan da Konstantinopolis’e gemi
ile gönderildi. Sonradan, Sultan’ın bu çok önemli parçaları Kraliyet Müzesine
bırakmasına vesile olan Konsolos’a sonsuz teşekkürlerimizi sunarız ve bunların
hepsi Hamdi Bey’in müsaadesiyle gerçekleşti. Bu yüce davranışa karşılık bir
hediye niteliğinde iki adet eksiksiz sayılabilecek Bergama’da bulunmuş Ammon[8] ve
Hermafrodit[9]
heykelleri kendilerine hediye edilmiştir.” (Yılmaz 2015)
“Humann, Osman
Hamdi Bey’in tek sözüyle müzeleri dolduracak eserlere yol verebileceğini ya da
bir sözüyle eserlerin götürülüşünü durdurabileceğini biliyordu. Hamdi, sadrazam
oğluydu ve Sultan II. Abdülhamit’in atamasını doğrudan yaptığı bir kişiydi. Eski
eserler konusunda tek yetkiliydi. Humann onunla ilişkisini hep sıcak tuttu. Yalısına
sık sık ziyarette bulunuyordu. O kadar dostlardı ki, Humann, Hamdi Bey’in
isteği üzerine, atölyesinde portresi için günlerce poz vermişti.” (Yılmaz 2015)
“1869,
1874 Eski Eser Yasalarından sonra, kendisinin de içinde bulunduğu bir heyet
tarafından hazırlanan 1884 Eski Eserler Yasası (Asar-ı Atika Nizamnamesi) eser
çıkışını kesin yasaklamışken yasayı uygulamıyordu. Yağma devam ederken karşı
çıkmıyordu. Priene[10],
Magnesia[11],
Milet[12]
eserleri, Osman Hamdi Bey’in uygulamakla sorumlu olduğu yasaya karşın kendi
döneminde götürülmüş, müze salonları doldurulmuştu. Sultana ya da meclise eserlerin
götürülmesinin doğru olmadığı, yasal olmadığı konusunda çoğunlukla bir uyarıda
bulunmamıştı. Bağdat vilayeti sınırları içinden eser taşıyan Fransızlara
yardımcı oluyordu. Öyle ki, Fransızlar Osman Hamdi’nin bu iyilikleri karşısında
teşekkür için Paris’te bir sergiye katılan tablosunu 4000 franga satın almış,
ayrıca da kendisine fahri doktora vermişlerdi. Fransızlar Osman Hamdi Bey’in
yalısında çay sohbetlerinin daimî konuklarıydı. Elbette ki, eşinin Fransız
oluşu, kendisinin “Paris’teki Osmanlıların en Fransız’ı” olarak tanınarak
eğitim görmesi, 1789 burjuva devriminden sonra Fransızlara romantik hayranlık,
onlara biraz kutsanmış ayrıcalık sağlıyordu. Oysaki Amerikalılara güçlük
çıkarıyordu. Boston’dan iki arkeolog Assos’tan (Behramkale) kazdıkları eserleri
götürmek istiyor ama eserler sandıklanmış bir buçuk yıldır bekliyordu.” (Yılmaz
2015)
“Osman
Hamdi’yi ziyaret eden arkeologlar, doğulu bir yöneticiye davranışı
kestiremediği için kızdırıp, küstürmüşlerdi. Onlar da Fransızların yöntemini
örnek aldılar. Chicago sergisi için Amerika’ya gitmiş hazır “Cami Önünde” adlı
tablosunu 6000 franga satın almakla kalmadılar, Pennsylvania Üniversitesinin
fahri doktora kararını bildirdiler. Tablosunu çerçevesinden çıkartıp, rulo
yapıp kaldırdılar. Ta ki, 100 yılı aşkın bir zaman sonra “Osman Hamdi ve
Amerikalılar” konulu sergi için tablo bulunup çerçeveleninceye kadar depoda
kaldı. Bir müddet sonra yalısındaki bir davetten ayrılmak üzere kendisiyle
vedalaşan Amerikalıya Osman Bey “Şu sandıkları ne zaman alacaksınız?” demesi
üzerine, “Majesteleri ne zaman emir buyurursa” yanıtını alınca, “Verdim bile”
diyerek Assos’taki eserlerimizin iznini verivermişti!” (Yılmaz 2015)
“Sorumlu
olduğu dönemde Avusturyalılar 211 metre boyunda Trysa Anıt Gömütünün
kabartmalarını ve üç eşsiz büyük lahdi taşırken sadece Demre’deki gümrük memuru
direnmişti. Avusturyalılar eserleri gemiyle götürürlerken eserleri yasa gereği
korumakla yükümlü olan kendisi, üç lahitten birisini İstanbul’daki müzeye
istemekle yetinmişti. Onlar da seve seve getirip tek eseri bırakmışlardır. Eserlerin
gidişi yasal değildi, 1884 Yasasını yürürlüğe koyan yasama kurumunun izni
olmadan götürülürken sorumlu kişi karşı çıkmamış, yasayı uygulamamıştı. Hatta
ofisine birkaç yüz metre uzaktaki Ayasofya’nın haziresinde bulunan II. Selim’in
türbesinin çinisiyle, Piyale Paşa Cami’nin çinilerinin Fransızlar tarafından
soyulmasından da haberi olmamıştı.”
“Humann,
yasaya karşın pervasız davranışını sürdürüyor, 1888’de varlığından haberdar
olduğu, Gazi Antep, İslâhiye yakınındaki Zincirli Hitit eserlerine yöneliyordu.
Bu eserlerden haberdar edilen Osman Hamdi Bey, Nemrut’a meclis kararıyla
giderken, eserleri görmüş ama eserlerin öneminin farkında değildi. Dahası
eserlerin Hitit eserleri olduğunu anlayamamıştı. Human yüzlerce kaya kabartmasını
ana kayalardan 20 cm kalınlığında kestirerek, kağnılarla İskenderun Limanına
oradan gemiyle Berlin’e taşıdı. Osman Hamdi Bey Beyrut’a giderken Humann’a
telgraf çekerek İskenderun’da görüştü ve İstanbul’a gidip dilekçe vermesini
istedi. 26 eserlik bir izni sembolik almasına karşın, Zincirli’den yüzlerce
Hitit eserini Berlin’e götürdü.” (Yılmaz 2015)
Osmanlı
Arşivi’nde bulduğumuz 15 Şaban 1312/11 Şubat 1895 tarihli bir belge de Müze-i
Hümayun Müdürü Hamdi Bey’in usulsüz olarak Avrupa müzelerine gönderilen asar-ı
atika haberleri üzerine görevinden istifa etmesi üzerinedir (BOA, A.}MKT.MHM. / 534-13). Bu belgeye göre Müze-i Hümayuna
gelen eski eserlerin birer bahane ile Avrupa müzelerine gönderildiği ve bir
buçuk sene önce bulunan bir gümüş testinin de bazı antika modelleriyle değiş
tokuş yapıldığı sadrazamlıkça da duyulması üzerine mezkûr testi sadrazamlığa
sunulmuştur. Bu duyumlar üzerine istifa eden Osman Hamdi Bey Maarif Nezaretince
masum görüldüğünden istifasının kabul edilmemesi sadrazamlık makamına arz edilmiştir.
Sonuç
Devlet
Arşivleri Başkanlığının Osmanlı Arşivi’nde “Konya’da Sent Aberkius mezarının
kıymetli taşlarından bazısının Patrik Azaryan tarafından Papaya hediye olarak
götürüleceği…” özüyle dikkatimizi çeken belge vesilesiyle yazmaya başladığımız
makalemizde konu, ister istemez, Osman Hamdi Bey’e de evrildi. Osman Hamdi Bey,
günahıyla sevabıyla, tarihe mal olmuş bir şahsiyettir. Eski eserlerin
korunması, müzecilik ve arkeoloji adına devletine yaptığı hizmetler ehlince malumdur.
Ancak aktardığımız belgeler ve alıntıladığımız iddialara göre vazifesi
esnasında zaaflar gösterdiği de anlaşılmaktadır. Biz bu makalemizde Osman Hamdi
Bey’in hizmetlerinin yanı sıra zaaflarını da ortaya serip yargılamasını
okurlarımızın vicdanına havale ettik.
KAYNAKÇA:
AKBULUT,
Uğur (2015), “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Kahvehanelerden Kaynaklanan
Sosyal Sorunlara Dair Bazı Tespitler”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi [TAED], S 54, Erzurum.
ATAR,
Zafer-Asuman KARABULUT (2017), “Bergama’nın Arkeolojik Önemi ve Almanların Bu Sahadaki
Arkeolojik Çalışmaları”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, C 16, S 1 (Mart), s. 123-150.
BİLGİN,
Ali Rıza (2016), “Y. YILMAZ, Anadolu’nun Gözyaşları: Yurtdışına Götürülmüş
Tarihî Eserlerimiz”, LIBRI (Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi),
Vol. 2, s. 413-416 (http://www.libridergi.org/2016/029).
CEZAR,
Mustafa (1987), Müzeci-Ressam Osman Hamdi Bey, İstanbul: Tekin Ofset.
ELDEM,
Edhem (2015), “Osman Hamdi Bey: Melek mi Şeytan mı?”, Kubbealtı Akademisi 21
Kasım 2015, (Konferans), https://www.youtube.com/watch?v=nUCFNJtO05s; https://www.youtube.com/watch?v=b8hCbObXcqY;
https://www.youtube.com/watch?v=i0s9fTkDEXE.
(2018), “Doğulu Bir Oryantalist Nasıl Olunur? Osman
Hamdi Bey’in [1842-1910] Yaşamı ve Düşünce Yapısı”, Görünenin Ötesinde Osman
Hamdi Bey (Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde 5 Haziran 2018’de
açılan Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey sergisi kapsamında hazırlanmıştır), İstanbul:
Mas Matbaacılık, s. 10-57.
(2019), “Osman Hamdi Bey’in “Karanlık” Yılları
(1871-1881)”, Millî Saraylar Sanat Tarih Mimarlık Dergisi, S 17, s.
53-75.
GÜNDÜZ, Filiz
(2007), “Osman Hamdi Bey”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C
33, s. 468-469.
HÜRRİYET/GÖSTERİ Sanat Edebiyat Dergisi, Osman Hamdi
Özel Sayısı, S 119 (Ekim 1990), 34 s.
ÖNDER Mehmet
(1990) “Anadolu’da Eski Eser Kaçakçılığı ve Kültür Soygunu”, Erdem, C 6,
S 17, s. 481-494.
YILDIZ,
Sadullah (2015), “Osman Hamdi Bey: Melek mi Şeytan mı?”, https://www.dunyabizim.com/etkinlik/osman-hamdi-bey-melek-mi-seytan-mi-h22253.html,
30.08.2020/09:55
YILMAZ, Yaşar
(2015), “Mösyö Humann’ın Bergama Raporları ve Osman Hamdi Bey”, Aktüel Arkeoloji,
S 47 (Eylül-Ekim). (https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/tahribat/mosyo-humann,
25.12.2020/16.20).
http://www.osmanhamdibey.gov.tr/TR-50945/biyografi.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Edhem_Eldem
[1]
Diyarbakır doğumlu bir Maruni papazı olan Louis Sabuncu, Maarif Nazırı Münif
Paşa tarafından sarayda tercüme kalemine alındı. Saraydaki vazifesi, İngilizce,
Fransızca, İtalyanca ve Arapça gazeteleri okuyup Osmanlı Devleti hakkında çıkan
yazıları tercüme etmekti. Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’ne karşı takip
ettikleri siyaseti izah eden yazılar hazırlayan Sabuncu, saray hizmetinde iken
Sultan II. Abdülhamid’le tarih sohbetleri de yapardı (Akbulut 2015: 575).
[2]
Ermeni Katolik Patriği. 1887 yılında Papa IX. Lui’nin papalığa tabiiyetinin
ellinci, 1891 yılında da Papa XIII. Lui’nin piskopos oluşunun ellinci yıldönümleri
münasebetiyle Sultan II. Abdülhamit tarafından Roma’ya gönderilen kutlama heyetlerinin
başında bulunmuştur (https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/16323,
27.10.2020/15.57).
[3]
Aberkios Yazıtı, 22 satırlık Eski Yunancada Piskopos Aberkios adına yazılmış
bir mezar kitabesidir. Kitabe, Frigya’da, günümüzde Sandıklı ilçesine bağlı Koçhisar
köyünde bulunmuştur. 2. yüzyılın sonlarına tarihlenen yazıt kullandığı sembolik
öğreti ve ifadelere, bölgede o yüzyılda var olan Hristiyanlığa dikkati çekmektedir.
Buluntu, dinler tarihi açısından büyük bir önem arz etmektedir. Zira Hristiyanlığın
Roma İmparatorluğu’nda 313 yılındaki Milano Fermanı’na kadar yasak olduğu bilinmektedir
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Aberkios_Yazıtı, 27.10.2020/12.10).
[4]
Günümüz Türkçesiyle:
Hû
Eski
Eserlerin
En Mühimlerinden
Yüce Padişahımızın Mülkleri Dâhilinde Bulunan Konya’da Aziz Aberkius Türbesi’ne
Dair Acizane Mütalaalarım
Patrik Azaryan, Papa hazretlerine piskoposluğunun yıldönümünü
tebrik için Roma’ya gitmesi hakkında ve güya bu münasebetle Sultan [Abdülhamit
Han] hazretleri tarafından hediye takdimine dair makamlarına 10 Aralık 1892 [tarihinde]
Arif Bey kulları vasıtasıyla arz eylediğim mütalaalara ek olarak bu acizane malumatı
da arz eylerim.
İlim ve fennin gelişmesi önemli işinde kutlu, yüksek çabalarından
emin olduğum padişahımız, maarif koruyucularının padişahı efendimiz hazretleri,
kutlu mülkleri dâhilinde bulunan eski eserlerin bulunmasına ve güzelce korunmasına
emek ve gayret buyurdukları takdire şayandır.
Aziz Aberkius’un meşhur türbesi bu kıymetli keşifler takımındandır.
Aziz Aberkius, miladın ikinci asrı ulemasından arif ve hakikatten
haberli bir piskopos idi. Zamanında tanınan mahalleri seyahate fazla merakı
olması hasebiyle tamamen dolaşıp seyahat eyledi. Ve seyahati esnasındaki gözlemlerine
dair bir seyahatname de yazdı. Memleketi olan Hierapolis’e gelirken de kendisine
mahsus olarak inşa ettirdiği türbenin duvarlarına ilmî müktesebatını ve zamanında
bilinen ilim ve fenleri, Hristiyanlığın doğuş biçimine, o zamana kadar olan ahvaline,
papaların din işleriyle ilgili yönetimlerine dair bazı tarihî eserleri Yunan harfleriyle
hakkettirdi. Ve vefatı sonrasında naaşı bu türbede defin ve teslim edildi. Bu
türbe zamanın geçmesi ile toprak altında gizli bir surette kaldığı hâlde bundan
on sene evvel eski eser bilginlerinden İngiliz Ramsey adlı zat tarafından Konya
vilayetinde bulunan Sandıklı adlı deresinde bulundu.
İşte mezkûr türbenin üzerindeki olan bazı hakkedilmiş yazıların
kopyası.
Eski ilim ve tarihlere ait eserler arasında bu eski eserin pek
ziyade öneme sahip olduğu eski eserler bilginleri tarafından beyan olunmaktadır.
Zira evvel zaman mevcut olan seyahatname, dinî, tabii ve tarihî ilimlerin tamamı
sayılır. Bundan anlaşılıyor ki banisi Mısır’daki piramitleri taklit eden bir
eser bırakmak düşüncesinde bulunmuştur. Eğer İngilizler bu eseri Londra Müzesi’ne
nakletmenin yolunu bulsalardı bu hususta gereken masraf ve fedakârlıktan geri durmazlardı.
Bu malumatı görkemli ayak tozlarına [padişaha] sunmaktan acizane
maksadım şudur ki:
Ermeni Katolik Patriği Azaryan, müze müdürü Hamdi Bey ile birlikte
bu eski eserden Hristiyan dininin hükümlerine ve papaların başkanlıklarına dair
yazılı eserleri İzmit’e nakledeceklerdir. Patrik Azaryan ise mezkûr kıymetli
eserleri gelecek şubatta papanın piskoposluğunun yıl dönümünü tebrik için Roma’ya
gittiğinde beraber aşırmak için adı geçen Hamdi Bey ile sözleştiği belgeli malumattandır.
Bu eseri Azaryan, papa hazretlerine yıldönümü münasebetiyle
takdim edeceğini bazı dostlarına söylemişse de acizane bilgime göre bu eseri
Avrupa eski eserler bilginlerine satacaktır. Bu eski eserin bazı kıymetli
taşlarını konulduğu yerden ayırarak götürmek büyük bir hatadır. Çünkü bu husus
bir kıymetli eski tarih kitabının bazı sayfalarını keserek eksik bir hâlde
bırakmak kabilinden olması sebebiyle ilim erbabı nazarında lanetlenen vahşi
fiillerden sayılır. Layık olan Devlet-i Aliye bu tür dünya değerlisi definelerin
memleketten rüşvet yiyen hain memurlar vasıtasıyla ihraç olunarak aşırılmasına
asla müsaade etmekten başka güzelce korunmasına tam bir özen göstermeleri padişahlarının
emellerine uygun olacağında şüphe yoktur.
Bir kalabalık cemaatin dinî liderliğini üstlenen ve bu sebeple
Devlet-i Aliye’nin önde gelen devlet adamlarından sayılan Patrik Azaryan ile Devlet-i
Aliye’nin diğer büyük bir memuru tarafından padişahlarının memleketinde bulunup
kaybının telafisi mümkün olmayacak bir zararı gerektiren bu tür eserler hırsızlığının
adalet ve yükselme dönemi olan kutlu saltanat zamanlarında yapılmasına cüret edilmesi
şaşkınlık vericidir.
Hülasa 1. Bu eski eseri Roma’ya götüreceğini Patrik Azaryan’ın dostlarına
söylemesi, 2. Hamdi Bey ile birlikte bu taşları İzmit’e götürecekleri, 3. Hamdi
Bey bu taşların İzmit’e nakli için lazım gelenlere emir vermiş olduğu gerçek ve
sabittir.
Bu konuda ve her türlü durumlarda irade ve ferman padişahımız efendimiz
hazretlerinindir.
Kulları
Luis Sabuncu 27 Aralık 1892
[5]
Osman Hamdi Bey, 30 Aralık 1842’de İstanbul’da doğdu. Sadrazam İbrahim Edhem
Paşa’nın oğludur. Çok yönlü bir kişi olarak yetişmesinde ailesinin önemli rolü
olmuştur. 1856’da Mekteb-i Maarif-i Adliye’ye kaydoldu. 1857’de hukuk tahsili için
Paris’e gönderildi. Burada bir yandan hukuk öğrenimine devam ederken bir yandan
da Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda resim dersleri aldı ve arkeolojiyle
ilgilendi. Sanata ve özellikle resme olan ilgisi hukuktan daha ağır basınca
zamanının ünlü ressamları olan Jean-Leon Gérôme ve Boulanger’in atölyelerinde
çalıştı. 1858’de gittiği Sırbistan ve Viyana’da müzeler ve resim sergileriyle
ilgili incelemelerde bulundu. Ayni yıllarda Paris’e eğitim için gönderilen Süleyman
Seyyid ve Şeker Ahmed Paşa ile birlikte 1867’de II. Milletlerarası Paris
Sergisi’ne katıldı. Bu sergi dolayısıyla bir madalya aldı.
Osman Hamdi Bey, Paris’te bir Fransız kızıyla evlendi. Bu
evlilikten iki kızı oldu ve on yıl sonra eşinden ayrıldı. On iki sene Paris’te
kalarak 1869’da İstanbul’a döndü. Bağdat Valisi Mithat Paşa’nın kendisine
teklif ettiği Vilayet Umur-ı Ecnebiye Müdürlüğü görevini kabul edip Bağdat’a
gitti. İki yıl Bağdat’ta kalıp 1871’de İstanbul’a dönünce sarayda teşrifat-ı hariciye
müdür muavini oldu. 1873’te Viyana’da açılan milletler arası sergiye komiser olarak
tayin edildi. Burada yine bir Fransız kızıyla evlendi. Bu evlilikten üç kız, bir
erkek çocuğu oldu. 1875’te Hariciye Umur-ı Ecnebiye kâtibi oldu. 1876’da
Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle bu görevden alındı ve Matbuat-ı Ecnebiye
Müdürlüğüne getirildi. 1877’de Beyoğlu Belediyesi Altıncı Daire Müdürlüğüne
tayin edildi. 1878’de memuriyetten ayrıldı ve yoğun biçimde resimle uğraşmaya
başladı. 1880 ve 1881’de İstanbul’da açılan iki resim sergisine katıldı. 1877’de
Maarif Nezaretine bağlı olarak kurulan müze komisyonu üyeliğine getirildi.
Müze-i Hümayun müdürü Philipp Anton Dethier’in ölümü üzerine 1881’de müzenin
müdürlüğüne getirildi. Bu görevi esnasında Müze-i Hümayun, İstanbul Arkeoloji
Müzesi’ne dönüştü.
1883’te öğretime başlayan Sanayi-i Nefise Mektebi’nde 1882-1910
yılları arasında müdürlük yapan Osman Hamdi, 1884’te eski eserlerin devlet malı
olması ve yurt dışına götürülmemesi esasına dayanan yeni Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni
çıkararak uygulamaya koydu. Bu nizamname Türkiye’de yürürlükteki tek eski eser
yasası olarak 1973’e kadar önemini korudu.
Müze-i Hümayun müdürü olarak birçok kazı yaptırdı. Bazı
kazıları kendisi yöneterek ilk Türk arkeoloğu olarak da adını duyurdu. H. Schliemann’ın
Truva’da gerçekleştirdiği kazıya katıldı. C. Humann’ın Bergama kazılarında ve
Nemrut Dağı’nda araştırmalarda bulundu.
Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Osman Hamdi’nin üzerinde
durulması gereken yönlerinden biri de ressamlığıdır. Zamanımızda daha çok
ressam Osman Hamdi olarak tanınır. Türk resmine figürlü kompozisyonu getirdi.
Osman Hamdi hocası Gérôme’un etkisinde kalarak oryantalist tarzda resimler yaptı.
Kadın konusunu Türk resminde ilk ele alan kişi oldu.
Tablolarında daha çok fotoğraftan yararlanarak montaj usulünde
birleştirmeci üslupta eserler verdi. Yurt içinde ve yurt dışındaki müzelerde ve
çeşitli koleksiyonlarda eserleri bulunan Osman Hamdi’nin Camiden Çıkış,
Balıkçı, Yeşil Cami’de Kur’an Okuma, Halı Satıcısı, Abıhayat Çeşmesi, Hamam,
Kaplumbağa Terbiyecisi, Türbe Kapısı Önünde Kadınlar, Mimozalı Kadın ve Şehzade
Türbesinde Derviş önemli eserlerinden bazılarıdır.
Osman Hamdi kısa süren bir hastalığın ardından 24 Şubat 1910’da
Kuruçeşme’deki yalısında vefat etti (Kısaltılarak: Gündüz 2007: 468-469).
[6]
girland: İki nokta arasına asılmış yaprak ve çiçeklerden oluşturulmuş
bir çelenk biçiminde bezeme ögesi. Askı çelenk de denir (https://sanatsozlugum.blogspot.com/2012/04/girland.html).
[7]
arşitrav: Antik mimarlıkta sütunların taşıdığı üst yapının en alt
parçası. Kiriş görevi yapar (https://sanatsozlugum.blogspot.com/2013/11/arsitrav.html).
[8]
Ammon: (Mitoloji) Kıbrıs kralı Kynyros’un oğlu (https://www.dersimiz.com/terimler-sozlugu/ammon-nedir-ne-demek-43692).
[9]
Hermafrodit: Yunan mitolojisindeki Haberleşme Tanrısı Hermes ile
Güzellik Tanrıçası olan Afrodit'in adlarından gelmektedir. Bu adlandırma aynı
vücutta hem erkek hem dişi bireyin birleşmesiyle ilgili bir mite dayanır (https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermafroditlik).
[10]
Priene: Aydın Söke’de Selçuk-Efes’e yaklaşık 100 km uzaklıkta kurulmuş
bir İyon (Antik Yunan) şehri (https://tr.wikipedia.org/wiki/Priene#:~:text=Priene).
[11]
Magnesia: Aydın’ın Germencik ilçesinin Ortaklar bucağına bağlı Tekin köyü
sınırları içinde, Ortaklar-Söke karayolu üzerindedir (https://aydin.ktb.gov.tr/TR-64426/magnesia.html#:~:text=Magnesia).
[12]
Milet: Büyük Menderes Nehri’nin hemen ağzına yakın deniz kıyısında bir antik
liman şehridir. Şimdi Aydın’ın Didim ilçesinde Balat köyü yakınındadır. Limanı
Büyük Menderes tarafından doldurulduğu için yaklaşık 10 km denizden içeride bir
mevkidedir (https://tr.wikipedia.org/wiki/Milet#:~:text=Milet).